Sağanak sona erdiğinde ben hâlâ evde tek başıma olmadığım duygusu içindeydim. Bulabildiğim tek açıklama, nasıl ki gerçek olaylar unutulabiliyorsa, asla olmamış olanların da sanki olmuşçasına anıların içinde yer alabildikleri biçimindeydi.
Benim kuşağımın hayatta açgözlülüğü öğrenen gençleri, gelecekle ilgili hayallerini bedenen de, ruhen de unutmuşlardı, ta ki sonunda gerçekler geleceğin onların hayal ettikleri gibi olmadığını onlara öğretene ve nostaljiyi keşfedene kadar.
Hayat babasının istediğinden çok daha fazla burnunu sürtmüş, ona hak etmediği kadar ağır bir ders vermişti.
Peki Aziz Bey bu dersi aldı mı?
Hayır.. Aziz Bey de birçokları gibi hayatla inatlaşmayı, didişmeyi tercih etti.
Ama bilmiyordu ki vücudun ruha ihanet etmediği anlar pek azdır. Ne çok ister insan büyük kederlerin ardından ölüp gitmeyi de, başaramaz. Ruh, başına kara bir hale takarak göğe yükselmek için çırpınır ama vücut dünyalıdır; yer, içer, yaşar.