onu sevmiştim, çok, bir insan bir başkasını bu dünyada böyle nadir severdi. sana iyi gelmeyeni nasıl seversin? sokakta mı buldun kendini? bu, nasıl bir inattı böyle?
insanla insanı bağlayan yegane şey sevmekten başkası değildi; ne olursa olsun, bir insanı eskimeyen, durduğu yerde kıymetlenen, olanı biteni unutturan bir sevgiyle sevebilmek varabileceğin en üst mertebesiydi bu işlerin.
bu dünyanın kendisinin bir anlamı var mı, bilmiyorum. ama bu anlamı bilmediğimi, öğrenmenin de benim için şimdilik olanaksız olduğunu biliyorum. kendi koşulumun dışında olan bir anlamın benim için anlamı ne?
sorumluluğun ve özgürlüğün, seçeneğin olmadığı, yalnızca yasaya uymaktan oluşan sahte bir seçeneğin veya yasaya uymamayı izleyen cezanın olduğu bir toplumda yaşamak ister miydin?
sürekli bir şeyler yapmak, bir şeyler için çabalamak, bir şeyleri kovalamak hayatın akışını kontrol edebileceğimiz yanılmasını yaratıyor. bu durum ise kendi iç dünyamızdaki ihtiyaçları ve dönüşümü göremememize neden oluyor.
yaşanan iyi şeylerin hakkını vererek onlarla vedalaşabildiğimizde ayrılığın yaratıcı tarafına geçebiliriz. işte o zaman ayrılık sevdaya dahil olabilir ve birbirimizi yeni yaşantılara uğurlayabiliriz.