Bir nesneye, bir sanat eserine; bir heykele veya bir tabloya duyulan nevrotik aşkın eyleme geçirilme telaşesi, edebiyatta zaman zaman karşılaşılan bir mevzudur, ülkemiz edebiyatında ünlü bir örneği de vardır bu konunun. 'Kürklü Venüs'deki roman karakterimiz Severin'in eylemini sıradışı kılan ise karakterin aşkının kendisinin acı çekmesi ve aşağılanması ile doğru orantıda olmasıdır. Yazar Leopold Von Sacher-Masoch'un da dünya ve edebi fikirleri, her daim acı çekmenin yüklediği sözümona hazlar içeriğiyle seyir etmiştir. ''Mazoşizm'' kavramı da yazarın soyismiyle özdeşleştirilerek oluşmuştur. Aynen ''sadizm'' kavramının düşünür olduğu varsayılan yazar, 'Marquis De Sade'ın soyisminden türediği gibi. Bu iki yazarda da ''şiddet'' erotik bir objedir. İki yazar veya iki kavram birbirinin karşıtı olsa da tamamlayıcısıdır aynı zamanda.
Psikiyatrinin usta ismi Sigmund Freud'a göre Mazoşizm, homoerotik unsurlar barındırıyormuş. Freud, mazoşizmin doğrudan ölüm dürtüsüyle ilişkili olduğunu söylüyor dahası Freud sevme-sevilme arzusunun mazoiştin beyninde cezalandırılma isteği ile yer değiştirdiğini savunuyor ve bütün bunlar kişide çocuklukta yaşanılan gizli veya aleni travmalardan kaynaklanıyormuş...
Neyse ney, mazoşizm sapkın bir durum olsa da ben bu romanın bir başyapıt olduğunu iddia edeceğim. Ayrıntı Yayınları'nın çevirmeni Semih Uçar'ın tabirine göre Leopold Von Sacher-Masoch, yanlış anlaşılmış, bir kenara itilmiş ve en kötüsü de unutulmuş yazarlar mezarlığının sakinleri arasındadır. Bence haklı ve dediğim gibi bence bu roman bir başyapıt ve tamamıyla bir sanat eseridir. Kuvvetle tavsiye olunur...