Hakan Günday ile tanışmam 2017'de, kitabın aynı adında filmi Netflix'te yayınlandığında oldu. O zamandan beri filmi tekrar tekrar izler dururdum. Kitabı ilk önce pdf olarak okumaya başlamıştım ama pdf okumaktan hiç hoşlanmadığım için satın alıp da tekrar başlayıp okudum.
Kalemini en beğendiğim yazar Hakan Günday bu arada. Daha önce bana
Erkekler aşırı ilkel varlıklar oldukları için bir kadına sadece başka bir erkekle ilişkisi olduğunu bildiklerinde saygı duyuyorlar, sınırlarını diğer bir erkeğe göre koyuyorlar. Sizin profilinize dmlere cevap vermiyorum yazmanız onlar için yeterli bir sebep değil.
"İnsanın yüzü, doğuştan bozuk bir barometreydi. Sonuçta doğar doğmaz, avazı çıktığı kadar ağlayan bir yaratıktı. O şiddetli ağlama ciddiye alınmış olsa, daha fazla acı çekmemesi için bebeklerin doğar doğmaz öldürülmesi gerekirdi."
"Ancak insanla devlet aynı hızda yaşlanmıyordu. Nasıl ki 1 yaşındaki bir köpek 7 yaşındaki bir insana denk geliyorsa, 1 yaşındaki devlet de 70 yaşındaki bir insana denkti. Elbette olgunluk açısından değil, çünkü köpeklerden farklı olarak devletler hiçbir bok öğrenemiyor -öğrenseler bile derhal unutuyor- ve sadece yaşlanıyorlardı."
"Tuttukları dilek için bile para verir insanlar. Havuzlara, kuyulara para atarlar. Dileğini bile satın almaya alışmış birine de barış hediye edilmez, satılır."
"Tanrım açamadık içimizi
Artık buluşmamız mahşere kaldı.
Ne yelken ne gemi var limanda
Kaçmak bir uzun sefere kaldı.
Mercan bir sahildeymiş gemiler
Bulmak kasvetli günlere kaldı."
Çok yorgunum. Sanki bir şey omuzlarımdam aşağı bastırıyormuş gibi hissediyorum. Dibe çöküyorum. Tıpkı denize atılan bir taş gibi, sert, hissiz, duygusuz. Neydi mutlu olmak? Nasıldı? Gözlerinin içinin gülmesi nasıldı? Hepsini unuttum. Benim gözlerimin içi gülerdi bir zamanlar. Bir zamanlar her şeye rağmen mutluydum. Bir zamanlar iyiydim. Artık değilim. Nedenini bilmiyorum, bundan nasıl kurtulacağımı, nasıl yeniden mutlu olacağımı bilmiyorum. Hayatta bir sürü dert var, hayat çok yorucu. Bir şeylere emek verip de karşılığını alamamak çok yorucu. İnsanı içten içe bitiriyor. Her yeni güne umutlu uyanmak nasıldı sahi? Siz hatırlıyor musunuz? Ben onu da unuttum. Günler hep aynı, birbirinin tekrarı sadece. Yeni hiçbir şey olmuyor, yeni bir umut doğmuyor. Umudu geçtim kırıntısı bile yok. Bu sabah yine bir şeye umut bağlayarak uyanmıştım, en azından bu bari olsun diyordum ama o da olmadı. Çok korkuyorum, bu hayattan hiçbir şey başaramadan gitmekten çok korkuyorum. İnsanların hayatlarına dokunamadan gitmekten çok korkuyorum. İnsanın gerçek ölümü onu tanıyan herkes, onu unuttuğunda gerçekleşirmiş. Unutulup gitmekten çok korkuyorum. Beni unutmayın. Ben de vardım, ben de buradaydım, ben de yaşadım, ben de bu hayatı hepimiz için güzelleştirmek istedim. Ben de acılarınızla acı çektim, ben de sizinle birlikte sevindim. Ne olur beni unutmayın.
"İnsan, insan olmaya geliyor dünyaya. Kesinlikle bir tercihi yok. Hiçbir şeyi seçemeden de
gömülüyor toprağa. Yerin iki metre altındayken de bin bir böceğe lunapark oluyor daha önce bin
bir dudağın öptüğü bedeni..."
"Oysa otopsisi yapılmış bir bedeninki kadar boş bir
beyinle ne kadar mutlu olurdum, diye düşünüyorum. Bir yerlerde ölü doğmuş bir çocuk
olduğumu biliyorum. Sadece yaşıyormuş gibi yaptığım için iki ayağımın üstünde duruyorum."
"Yüreklerin kulakları sağır
Hava kurşun gibi ağır.
Ben diyorum ki ona,
Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam,
Sen yanmasan,
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?"
"Gerçek şu ki, dünyaya binlerce yıldır hâkim olan insanlık, din kitapları esas
alındığında, sakat bir ırktır. Hastalıklıdır. Kardeşlerin birbirleriyle üremesinden ortaya çıkmıştır.
Ve diğer bir gerçekse dünyaya gelen, bilimin hasta olarak nitelendirdiği çocukların, otistiklerin,
spastiklerin ve sakat olarak tanımlanabilecek insanların aslında Âdem ve Havva gibi
görünebilme, gerçek atalarımız olma ve insanın ilk yaratıldığı biçimde olma ihtimalidir."
Çünkü akıl sağlığı yerinde olanlara, gözlerinin önünden geçip giden hayat hiçbir bok çağrıştırmıyordu. Onlar sadece gördüklerine inanıyordu. Gördükleri ne kadarsa, hayatları da oydu.