Yere düşen kar tanelerinin sessizliğine gömülmüş adam, pencereden pusta gördüğü yalnızlığını izlerken elindeki kahveyi tutuyordu. Sağda solda dağılmış kalmış fotoğraflara değerken gözleri, eski anıların ve yanları sarılaşmış fotoğrafların içinde saklı aileye bakıyordu hüzünle. Yüzlerde görülen dertler, içlerinde kaçışı anlatmaya yetmiyor ama yine de gülümsemeyi unutmuyorlardı fotoğrafta. Keşke onlar kadar güçlü olabilsem diye fısıldıyordu kendine adam. Cüzdanındaki fotoğraflarla hatıraları saklamaya çalışan bir baba, kışın örtülen sıcak battaniye gibi kollarının altında ailesini koruyan bir anne ve kederlerini azaltan ve mutluluklarının sebebi çocuk gibi güçlü olmak istiyordu. Şuan pencereden bakan adam ise artık mutlu edecek biri bulamıyordu, kendini bile mutlu edemiyordu, kalbine gömdüğü bir ailesi ile eskimiş umutlarını elinde tutarak alışmaya çalışıyordu duruma. Gözleri bulamayacağını bilse bile arıyordu, canı yansa da arıyordu onları. Odaların sessizliği nedensizce acının sesine dönüyor, eskimiş anılara baş yaslayan adam en sonunda seslerin içinde kayboluyordu. Her gün bu şekilde sonlanıyordu; anıların içinde kaybolmuş adam, yastığına kafasını koyuyor ve karanlığa teslim oluyordu.