Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sen ve ben birbirimize muhtaç değiliz. Bizler yalnızca muhtaç yaratıklarız o kadar.
YAZARLARDAN TAVSİYELER 1. Adalet Ağaoğlu Ölmeye Yatmak 2. Peride Celal Jaguar 3. Sevgi Soysal Tante Rosa 4. Lale Müldür Saatler Geyikler
Reklam
İBRAHİM TENEKECİ 1 İSMET ÖZEL ERBAİN 2 İSMET ÖZEL ÜÇ MESELE 3 NURETTİN TOPÇU AHLAK NİZAMI 4 MUSTAFA KUTLU MENEKŞELİ MEKTUP 5 BOCURGAT HASAN AYCIN
Yılmadan yap. Fırsatı kaçıracağın için değil, önünde yılgınlık göstereceğin her kimsenin bir zorba veya zorba adayı olması yüzünden. Yılma ki sıcaktan kavrulana gölgen, suda boğulana elin erişsin. Önce yap, sonra açıklarsın. Bilgece yap. Yani koruyarak, yani için titreyerek, yani yıkılmasın diye. Tutkuyla yap. Sana verilen yaşama gücünü kullan. Yılmadan, bilgece ve tutkuyla. Önce yap, sonra açıklarsın...
320 syf.
6/10 puan verdi
Güzel bir İsmet Özel kitabı okuyacağımı düşünerek başladım. İlk üç kısım düşündüğüm gibi ilerledi. Hoş konulara değinilmiş. Hegel’den, Kant’tan örneklerle bezenmişti. Özel’de her zaman Dostoyevski’yle Sartre arası bir tavır gördüm bu kısımlar da beni yanıltmadı. 4 ve 5. kısım için ise ne diyebilirim ki ^^ Çok iyi bir şair olmasına rağmen siyaset
Tahrir Vazifeleri
Tahrir Vazifeleriİsmet Özel · Tiyo Yayınları · 20141,204 okunma
‘’Sen ve ben çoğu kimse değiliz. Demek ki çoğu kimsenin durumu bize uymaz. Dünyada rahatlık aramıyoruz, dünyanın katılığını olağan karşılamıyoruz ve bu katılığa katılıkla cevap vermek gerektiğini düşünmüyoruz. O halde dünyada rahatlık aramıyoruz diye eziyeti onayladığımız söylenebilir mi? Dünyanın katılığına katılıkla cevap veremeyeceğimize göre yumuşaklık gösterip ezilmeyi mi kabullendik? Yenilmeyi göze mi aldık? İşte diyalektik tuzağı. Sen ve ben bu tuzağa yakalanmadığımız kadar insanız. Çoğu kimse bu tuzağa düştüğü için insanlığından uzaklaşıyor. Diyalektik düşünce birbirine zıt iki tarafı gösteriyor. Katılık ve yumuşaklık gibi. Oysa insan olmak iki zıt taraftan birine ait kalmakla mümkün değil. İnsan demek ünsiyet sahibi olabilen, ünsiyet kurabilen demek. Tıpkı seninle benim kurduğum ünsiyet gibi, bir çok ünsiyetin ürünüdür insan. İnsan yerle gök arasındadır, ne tam olarak yere, ne tam olarak göğe aittir. İnsan akılla şehvet arasındadır, bu ikisinden birinin alanında kalanı artık insan diye adlandıramayız.’’
Reklam
‘’Düş kırıklığı dediğim zaman eskilerin "sükût-i hayâl" dedikleri şeyi kastetmiyorum. Hayal kurmakla başım hiç hoş değildir. Gelecekten beklediği nelerse onları kafada keyfince şekillendirip sonra onlara uymayan durumlarla karşılaşınca hayalleri yıkılan kimselerden değilim. Güvendiğim dağlara kar yağmış falan değil. Derinden bir düş kırıklığı benimkisi. Geçen her gecenin leyle-i kadar, karşılaştığım her kişinin Hızır olmadığını anladığım zaman kırılıyorum. Böylece kırılan bir düş haline dönüştüğümü görüyorum. Evet, bizzat kendim bir düş kırıklığıyım, kırık bir rüyayım ben. Ve hepimiz öyleyiz.’’
‘’Benzer ve farklı davranışlarıyla insanlar topluca kendi ortamlarını oluşturuyorlar. Belki bütün yer küre göz önüne alınırsa bütünleşmemiş olsa bile büyük bir insanlık ortamından söz etmemiz mümkün. En azından dış görünüş bakımından böyle. Sınırlı bir ortamda çevreye uyumsuzluk gösterenler, çoğu zaman ya zaman yahut yer bakımından bir başka ortama uyum sağlamış bulunanlardır. Andersen'in Uçan Sandık masalının kahramanı "İndiğim ülke İran olduğu için" diyordu, "yatak kıyafetimle sokakta dolaştığım kimsenin dikkatini çekmedi."
‘’Heidegger'in kurduğu hayranlık verici bir yakınlık insanoğlunun kendine biçilen ömrü değerlendirirken sonuna kadar yararlanabileceği türden: Das Denken dankt (düşünce şükreder). Buradan şükretmeyenin düşünceyle bağını kopardığı, düşünmeyenin de şükredemeyeceği sonucu çıkarabilir miyiz? Ben böyle bir sonucun çıkarılmasına yatkınım. Düşüncenin yalnızca bir zihin hüneri olmadığı, beraberinde bir ahlak getirdiğini anlatıyor düşünmekle şükretmek arasında kurulan yakınlık. Bazı karmaşık çözümlemelerin ustalıkla altından kalkanlar düşüncenin ve düşünmenin insana asıl kazandıracağı değeri teğet geçebiliyorlar. Bu kimselerden biri de J.P. Sartre. Bir mülakatında "Romanın böyle gözden düşeceğini bilseydim, hiç roman yazmazdım" dediğini okuduğumda iki bakımdan şaşırmıştım. İlk şaştığım husus, edebiyat ve düşünce dünyasıyla bu ölçüde iç içe bulunan birinin nasıl olup da böyle sözler edebileceğiydi. Belki de bu kişi edebiyatın ve düşüncenin gerçekten içinde değildi. İşinin adamı değildi belki. İkinci olarak sonunda bu kabil sözler edebilecek birini, bu vasfı itibariyle daha baştan neden teşhis edemediğimize (edemediğime) şaşmıştım. Anlaşıldığı kadarıyla sanatta bağlanmayı savunan Sartre, sanata bağlanmaya bizim verdiğimiz, birçok sanatçının verdiği anlamı vermiyordu. Kim bilir, belki de sanata bağlanmaya bir anlam vermiyordu.’’
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.