Hüsran tahammül edilmez bir kendinden şüphe etme biçimiymiş,ne istediğimizi ve istediğimiz şeyin mümkün olup olmadığını bilmemeyi kaldıramadığımız ve bu boşluğu doldurmak için kesin hükümler icat ettiğimiz( boşlukları sağlam kanılarla doldururuz) bir durummuş gibi
Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasa vermeye başladığında, istedikleri şey katlanılması kayıplara gebe olduğunda trajik hal alır.
İnsanın zihinsel durumu(cesareti ve umudu veya bunların yokluğu) ile bağışıklığı arasında ne kadar sıkı bir bağ olduğunu bilenler, ani umut ve cesaret kaybının ölümcül bir etkisi olabileceğini kavrayabilirler.
Karakterin baba yoksunluğu, onu arama süreci ,o
ızdırabı kelimeler arasında nazikçe hissediliyor. Bana göre edebiyat tam olarak böyle bir haz vermeli işte . Öte yandan hikayenin özeti ise kitabı fena halde basitleştiriyor, Yeşilçam dramına gerek var mıydı gerçekten?