Devlet mi? Devletin amacı mülkiyet haklarına muhafızlık etmek, statüko nun ve modem sahteciliğin sürekliliğini sağlamaktı. Evlilik mi?
Evlilik ve fuhuş bir madalyonun iki yüzü, yırtıcı insanın cinsel hazzı sömürme biçimiydi. Aralarında sadece sınıf farkı vardı. Parası olan bir kadın kendi şartlarını kabul ettirebilirdi: Eşitlik, evlilik sözleşmesi, çocuklarının meşruiyeti, yani mülkiyet hakları. Parası yoksa, proleter sınıftansa, var olabilmek için kendini satardı. Bir de Şeytan'ın ölümcül silahı olan Din konusu vardı. Devlet maaşlı kölenin bedenine zulmederken, Din zihnini ele geçirir ve gelişim ırmağını kaynağından zehirlerdi. İşçi sınıfı gelecek umudunu korumaya çalışırken, bir yandan cepleri boşaltılırdı; tutumlu olmayı, tevazuyu, itaati -kısacası kapitalizmin bütün sözde erdemlerini- öğrenerek büyümelerini sağlardı.
Öyle kötü durumlar vardır ki, insan özgürlüğünü ancak başkalarınınki pahasına elinde tutabilir; yurttaşın eksiksizce özgür olabilmesi, kölenin alabildiğine köle olmasına bağlıdır.
Hükümetin elindeki bütün güç, her zaman devletin gücü olduğu için, hiçbir zaman değişmez. Hükümet, bu gücü kendi üyeleri üzerinde ne kadar az kullanırsa, halkın tümü üzerinde kullanılacak gücü o ölçüde azalır. Öyleyse yöneticiler ne kadar çok olursa, hükümet o kadar güçsüz olur.
“bir nesneye doğru gittiğim zaman, önce ona gitmek istemekliğim gerekir,sonra ayaklarımın beni ona götürmesi.
bir kötürüm koşmak istese,çevik bir adam da istemese,ikisi de oldukları yerde kalırlar.”
Gerçekte, yasa her zaman malı mülkü olana yararlı, olmayanlara zararlıdır: Bunun sonucu olarak, toplum hali insanlar için, hepsinin bir şeyleri olması ve hiçbirinin gereğinden çok şeyi olmaması halinde yararlı olur.