Aklımdan, Babilerin meşhur kadını Kurretül'ayn'ın idam edilmeden önce Farsça söylediği cümle geçiyordu:
-- Ayaklarımı yerden kaldırın ki yüksekten dünyayı daha iyi göreyim.
AZİZ NESİN’İN OYUNU MACARLARI GÜLME KRİZİNE SOKTU
Aziz Nesin’in Macarca’ya çevrilen tiyatro oyunu Macarları gülme krizine soktu.
Macaristan’da her yıl düzenlenen Komedi Festival çerçevesinde sahnelenen Aziz Nesin’in yazdığı ‘‘Hadi Öldürsene Canikom’’ isimli oyunu Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de sahnelendi.
Komedi Festivali çerçevesinde
''Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar, belki üzerlerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.'' Lady Mary Wortley Montagu
Müthiş bir başarı öyküsü.Tam bir Cumhuriyet kadını ve müthiş bir bilim insanı. O'nun sayesinde Cüzzam hastalığıyla mücadelede Türk Tıbbı önemli adımlar attı. Bir kadın,bir kardeş,bir anne,bir doktor,bir bilim insanı ve Çağdaş Yaşam savaşcısı. Onun hayatını ve anılarını kim yazar diye sorulsaydı kitap yazılmadan önce verdiğim bir kaç isimden biri kesinlikle Ayşe Kulin olurdu ki O kaleme almış zaten. Düşünerek,ders çıkarmaya çalışarak okudum. Kimi davranışlarını benimsemezken kimilerine hayran kaldım. Yani tabulaştırmadan,bir insan olduğunu unutmadan neler başarabildiğine hayran kalmamak mümkün değil. Ömrünün son günlerinde yapılan saygısızlık ise affedilir gibi değil. Ayşe Kulin'in yalın anlatımıyla güzel bir biyografi.
Beyaz Mantolu Adam- Bir öykü içinde belki 45-50 kişiyle karşılaşıyoruz, kahramanımız karşılaşıyor. Onların içinde sadece bir iki kişi bu garip, tuhaf, konuşmayan adama hoşgörü gösteriyor. İnsanlar hırpalıyorlar bu beyaz mantoyla dolaşan adamı. Alaycılıkla, küçümseyerek, yok sayarak, döverek, söverek öfke kusma hali. Sanki intikam alır gibi.
Türk kadını kalemini, kafasını kullanmayı bildiği gibi sırasında da sırtında cephane taşımayı, kahpe kurşun yaralarını onarmayı ve yiğit Türk çocuklarını yetiştirmeyi bilen yüksek bir yaratılıştır.
Türk kadınları, çarşaf ve peçelerini işe gitmek, çalışmak için daha kolaylık olur diye çıkarıp atacaklardı. Onlar için cemiyet hayatına atılmanın manası yalnız bu çeşit salon cemiyetlerine karışmak olmayacaktı. evet, Türk kadını, hürriyetini dans etmek, tırnaklarını boyamak ve Rue de la Paix'nin kanunlarına esir bir süslü kukla olmak için değil, yeni Türkiye'nin kuruluşunda ve kalkınışında kendisine düşen ciddi ve ağır vazifeyi görmek için isteyecekti, kullanacaktı. Ve Türk erkekleri, garplılaşma hareketini, Tanzimat beyinin Garpperestliğiyle, alafrangalığıyla bir ayarda tutmayacaktı. Milliyetçi Türk Garpçısı için Garpçılığın en karakteristik vasfı Garplılığa Türk üslubunu, Türk damgasını vurmaktır. Şapka bize hakim değil, biz şapkaya hakim olmalıydık
Fıkra Molası smile ifade simgesi
Fıkra bu ya! Birleşmiş Milletler Kadın Komisyonunda aynen sormuşlar:
- Kocanız sizi aldatsa ne yapardınız?
Cevaplar enteresan…
Alman: Kendimi öldürürdüm.
İtalyan: Kocamı öldürürdüm.
İspanyol: İkisini de öldürürdüm.
Japon: Önce o kadını sonra kendimi öldürürdüm.
Amerikalı: Nafakamı hesaplardım.
Fransız: Ben de sevgilime giderdim.
Rus: Votka, bu işler için var zaten.
İngiliz: Viskiye sarardım.
Arap: Hocaya gider muska yazdırırdım.
Türk: Benim kocam asla öyle bir şey yapmaz!
‘’İstanbul ne kadar güzel, ne kadar büyüleyici, ne kadar cazip olursa olsun, içinde yaşayanları sırf kendine bağlamak, sırf kendi güzelliğiyle yutmak ne kadar isterse istesin, acaba genç Türk nesli, sırf iradelerinin kuvvetiyle, yani iradelerini terbiye ederek bu sihir ve efsundan kurtulamazlar mı, büyüyü çözemezler mi? Gençler İstanbul’u sevmesinler demiyorum; sevsinler, çok sevsinler ancak akıllıca sevsinler! Bir güzel kadını bile sevmek, işi gücü terk edip onun dizinde yatmaktan ibaret kalırsa, aşık da maşuka da nihayet açlıktan ölürler.’’
“Evet, Atatürk suçludur!.. Eğer Türk işçisi, Batı’daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14-16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa bunun suçlusu odur!
Eğer Türk kadını yasal olarak erkeğine eşitse, “köle” değilse, seçme ve seçilme hakkını Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye’de vali, başkan, başbakan bile olabiliyorsa bunun suçlusu odur!
Eğer 1923’lerde ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığına bir ölçüde yaklaşabilmişse bunun suçlusu odur!
Sokaktaki adama küfreden suçludur.
Atatürk’e küfreden suçsuzdur.”
Ahmet Taner Kışlalı - Kemalizm Laiklik ve Demokrasi
‘’ -Evet,Türk an’anesinde üçler kutlu bir rakamdır. Bir Türk ihtiyarı, bir Türk kadını, bir de Türk delikanlısı birleşince üçler doğar… Bu üçlerin doğuşu istiklalin ilk temel taşıdır. Üçler, yedi olursa silahlanır, dağa çıkarlar… Yediler dağda kırklar olursa, düşmanla savaşa başlarlar… Üçlere yedilere kırklara bütün bir millet karışır… Halk bütün inancıyla bu davaya karıştığı gün… Halkın dilediği olur…. Halkın sesi Tanrı’nın sesidir.! ‘’