Allah’ın Rahîm isminin tecellisiyle ortaya çıkan rahmeti olmasaydı yaratılıştan ihsan edilen kabiliyetlerimizi geliştiremez ve bir adım dahi olsun ileri gidemez, terakki ve teâli edemezdik.
Allah’ın Rahmâniyetinden tecelli eden rahmeti bizim cüz-i irademize bağlı değilken, Rahim isminin gereği olarak külli iradesiyle cüz-i ihtiyarımızın devreye girmesini dilemiştir.
Şayet Rahîm’in rahmeti şarta bağlı olarak tecelli etmeseydi, çalışkanla tembelin, salihle fasığın, âlimle cahilin, âdille zalimin, mümin ile kâfirin, ehl-i sünnet ile ehl-i bid’anın, muvahhidle müşriğin, ehl-i ihlasla ehl-i riyanın birbirinden farkı kalmazdı. Bundan dolayı Hz. İbrahim (a.s) ile Nemrud, Hz. Mûsa (a.s) ile Firavun, Hz. Ebûbekir (r.a) ile Ebû Cehil bir seviyede olurdu. İlim ve irade ile ibadet ve taat ile terakki ve tekemmül imkânı ortadan kalkardı.
Çalışkan olsun tembel olsun, salih olsun fasık olsun, mümin olsun kâfir olsun özetle Rahmân’ın rahmeti bir koşula bağlı değil iken, Rahîm’in rahmeti ise koşula bağlıdır ve koşullu olarak tecelli eder.