İnsanın insanla yoğurulup medeniyetin rahmi olan bu büyük denizin öyküsü sürgünler tarihidir bir bakıma. Öyle ya çoğu zaman insan kendi ruhunda sürgün kalır bu coğrafyada, geçmişin özlemiyle. Sürgünlük hali geçmiş ile bugün, varlık ile yokluk arasında dokur örtüsünü benliğin. İpekten dokunmuş ise örtüsü hayal ile gerçek arasında lanetli kalır insan. Bu hayal ile gerçeğin arasına yazar bizi çekmekte usta bir kaleme sahip, bilinçaltının dehlizlerinde kaybolmadan dolaştırıyor kitapta. Yine bu büyüden kurtulmak ancak onun brokar dokur gibi kavimlerin, kültürlerin, Şemsenin ruhunda ve geçmişindeki akılda kalamayacak kadar çok ayrıntıyı, sözcüğü cömertçe sunması ile mümkün oluyor.
Belli ki yazar çok titiz ve edebiyatın penceresinden derin araştırmalar, adeta kumaş ve dokumanın arkeolojisini yapmış kalemi ile. Bu eşsiz çaba maalesef teknik belirtileri gizlemek için takat bırakmamış yazarda anlaşılan.
Kahramanların ruhları arasındaki ilişkiler ancak kitap bittikten sonra sezebileceğimiz naif bir biçimde sızdırılmış fakat. Bu rafine gramer çeviricinin destansı çabası ile birleşince keten, damasko ve dantel ile bezeli bir elbise giymiş çıplak bedeni öykünün.
Akdeniz ve edebiyat sevdalılarının bitmesin diye diye okuyacağı bu kitabın kütüphanenizde olmasını isterim.