Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Guy Fawkes

Zaman ve enerjisini, ilgilendiği fakat etki alanında olmayan olaylara harcayan tutum kişiyi daha da etkisiz hale getirir.
Reklam
Kendini bilmeyen kişinin, dünyayı kendi yansımalarının dışında görmesi zordur.
Eğitim, bitkinin ürün vermesi gibi uzun bir süreçtir ve her şeyin zamanında yapılmasını gerektirir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanların büyük çoğunluğu tüm mutluluklarını bir başka insanın eline bilerek koymaya çalışır. Bu tür mutluluk arayışı insanın olgun olmadığını gösterir. Olgun insan mutluluğunun temelinin kendi içinde olduğunu bilir.
Tembelin mutluluğu sadece başkalarına bağlıyken çalısmaya alışık olan işiyle meşgul olarak mutlu olur.
Reklam
Kısacası, Cumhurbaşkanından tutarak, devlet, hükümet ve parti adamlarının dini siyasete karıştırmaları yasaklanmalıdır. Laikliğin siyasete karıştırılması da aynı ölçüde tehlikeli olduğundan, herkese yasak konmalıdır.
Laiklik kavramını dürüstçe yerine oturtmadıkça bu tartışmalar sürecektir. Tartışmaların sürmesi hem devleti hem de İslamı zedelemektedir. Onun içindir ki Batı anayasalarında yerini bulan ilmi Laiklik artık kabul olunmalıdır.
Heh İşte Bu. Okulda Din öğretilir mi, bozulur mu?
“Din Eğitimi Laiklik” anketine cevap verenler, devletin okullarda öğrettiği ‘din’in, İslam’ın kendisi olmadığı çelişkisini gösteriyorlar.
Bkz. İmamhatips, Ne işe yarıyorsa bu okullar?
“Laik devletin dinle hiçbir ilgisi olmaması gerekir. Devlet, dini otoriteyi kendi kurumsal özerkliği ile bir tarafa bırakmak yerine kendi içine alıyor. Bundan çelişki başlıyor. Müslümanlara devletin inancı doğrultusunda bir Müslümanlığı empoze etmek gibi bir fonksiyon yükleniyor devlet.”
Amerikalı araştırmacı Addison, gelinen noktayı şu cümlelerle anlatmaktaydı: “Gittikçe gelişen misyonerlik faaliyeti, tehditkar bir gücün dikkatli kıskacı arasında çalışmalarını sürdürüyordu. Bu İslami bir kıskaç değil, ateşli ve materyalist bir milliyetçilikti. Aynı güç İslama da çok ağır darbeler vuruyordu. Ancak halkın misyonerlere tepkisi dini duygularından geliyordu. Halk, geçmişin mirasını korumak istiyor; Müslüman olarak kalmanın, Türk olarak kalmanın da en önemli şartı olduğuna inanıyordu. Türk yönetimi ise, Amerikalı misyonerleri İslamı zayıflatmakla değil, milliyetçilik hareketine darbe vurmakla suçluyorlardı.” The Christian Approach to the Moslem, New York 1942, s106-107
Reklam
“Çocuklar terbiye edilmez; ana-babaların davranışları onlar için en büyük terbiyedir.” Süheyl Ünver
O kadar doğru ki!
Edebiyat tarihi deyince, ikisini de merkeze alacak bir soru sormak isteriz: Son devirde tarih sahasında yazılan romanlar niçin bu kadar arttı ve bu kadar ilgi görüyor? Demek ki bir problem var. Yaşadıklarımız, geçmişimizle ilgilenmeyi gerektiriyor galiba. Bu ilginin bir çeşit kimlik probleminin yaşandıgına delalet ettiği de söylenebilir. Yani insanlar ayaklarının altındaki zemini kontrol etmek ihtiyacını hissediyorlar. Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz? Geçmişinde neler oldu? Biz ciddi sosyal ve kültür kırılmaları ve bunlara bağlı travmalar yaşadığımız için yeni nesiller sanki hiç tarihi olmayan bir toplumdan gelmişler gibi...Son derece köksüz nesiller yetişiyor. Zamanla herhalde bunun farkına varıyorlar, köksüzlüklerinin sebebini merak etmeye başlıyorlar.
Sayfa 37 - YedikıtaKitabı okudu
Milliyetçi olduklarını ilan ettiler. Fakat milli ananelere milli şeaire asla hürmet göstermediler. İbadet serbesttir, dediler. Fakat “Allahu Ekber” diyenleri zindanlara attılar. Demokrasiden bahsettiler, fakat en müthiş istibdat yolunda yürüdüler. Din, siyasete alet edilmez, dediler. Fakat dini tahrif için siyaseti alet yaptılar. Laikiz dediler. Fakat milletin dinini, imanını pençeleri altında ezdiler. Laikliği dünyanın hiçbir yerinde olmayan din aleyhtarlığı şeklinde tatbik ettiler.
Müslüman Türk milletinin camilerinde, minarelerinde “Allahü Ekber” demeleri yasak edilirken, Hristiyan kiliselerinden çanlar ferih fahur( rahat, sıkıntısız ), memletimizin her tarafında afakı( ufukları ) inletiyordu. Bu şirk ve küfür çanlarına hiç ilişmeyip de, Tevhid’i cihana yayan Müslüman Türk milletinin mabedlerinde okunan Ezanı Muhammedi’ye karşı taarruzları, küfre karşı muhabbetin, imana karşı husumetin en açık alameti, en açık delili değil midir?
Tanı Kendini!
Kendimizi tanımak… Ruhumuzun mahzenlerinde bizden habersiz yaşayan bir alay misafir var. Berhanenin bazen bir, bazen birkaç odası aydınlık. Işık binanın üst katlarında. Kendini tanımak. Kendini, yani eriyeni, dağılanı, dumanlaşanı. Sen acıların, utançların, zilletlerinle aynısın. Rüyaların, hayallerin, dileklerinle bir başkası.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
203 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.