Albert Ellis
"yaşamınızın en güzel yılları, sorunlarınızın size ait olduğuna karar verdiğiniz yıllardır. onlardan dolayı, anneni, ekolojiyi ya da başkanı suçlayamazsın. kendi kaderini, kendinin kontrol ettiğini farkedersin." demiş psikoterapist. "is psychoanalysis harmful?" makalesinin sonuç kısmında şöyle diyor; "is there, then, nothing good that can be learned and used from psychoanalysis? no." :)
Albert Ellis , insanın üzgün hissetmesinin genetik olarak doğru olduğunu söylemektedir. mutlu, olumlu şeyler hissetmemiz çaba gerektirir. üzgün hissetmek ise insan olmanın doğasından gelir. ellis' in 1978 yılında söylemiş olduğu bu bilgi günümüzde nörobilim tarafından doğrulanmaktadır. nörobilimin sağladığı veriler beynin negatif bir yatkınlığı olduğunu belirtmektedir. beyin negatif hislere daha yatkındır. mutlu bir olaya, üzgün bir olaya ve ya kaygılı tehlikeli bir olaya baktığımızda; beyin ilk sırada kaygılı ve tehlikeli olan olayı çok çabuk algılayıp, çok çabuk tepki verecektir. ikinci sırada üzüntü yaratan olaya, üçüncü olarak da mutluluk veren olaya tepki verecektir.
ayrıca korku ve tehlike nörobiyolojik olarak 6-8 kat daha hızlı algılanır, depolanır ve bellekten geri çağırılır
Akılcı Yaşam Kılavuzu kitabın yazarları, 'albert ellis ve ' robert a. harper', ( düşünsel duygulanımcı davranış terapisi) adını verdikleri bir terapi metodu kullanıyorlar. terapi yaptıkları hastalarının, kendileri ve hayatları hakkındaki olumsuz düşüncelerini olumluya çevirebilmek için diğer psikiyatrist ve psikologlardan daha farklı yöntemler benimsiyorlar. diğerlerin
Albert Ellis in daha edilgen yöntemlerinden farklı olarak, kişinin yaşadığı duygusal soruna hemen müdahaleyi seçiyorlar. daha direkt olarak, insanların düşüncelerindeki aptallığı, saçmalığı ve çılgınlığı yüzlerine vurarak onlarda farkındalık yaratmaya ve onları daha mantıklı, daha olumlu düşünmeye yönlendiriyorlar.
akılcı yaşam kılavuzu, duygusal problemlerinizle başedebilmeniz için neler yapmanız gerektiğini, çoğunlukla, yazarların hastalarıyla yaptıkları terapilerden yola çıkarak anlatıyor. yazarlar, kitapta anlattıkları terapi hastalarınınkine benzer sorunlarla karşılaşmanız durumunda size de yol gösterici tavsiyelerde bulunuyor. bunu ise psikoterapide ve psikolojide kullanılan karmaşık kavramlarla değil uzman olmayanların da anlayabileceği basit bir dille yapıyorlar.
bu uluslararası çok-satan kitap ilk baskısının yapıldığı 1961 yılından bu yana psikoterapide bir devrim yarattı. albert ellis, psikoterapide yüzyılın en etkili iki isminden biri seçildi. rahat okunabilen ve yaşanılan sorunlara farklı yöntemlerle çözüm getirebilen bir kişisel gelişim kitabı bu.
“bilgimiz arttı, ama zekamız artmadı. bu yüzden yeni fikirlere karşı tıpkı eski çağların karanlık dönemlerindeki insanlar gibi dar kafalı ve yetersiziz. bilgide zenginleştik, ama bilgelikte zenginleşemedik.”
sokrates’e göre insanı kötülüğe sürükleyen bilgisizliğidir. bilgi edinen kişi eylemlerinde iyiye yönelecek, iyi bir yaşam süren birey de erdem sahibi olacak ve erdem sayesinde mutluluğa ulaşacaktır. yani sokrates’e göre ahlakın amacı mutluluktur. insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer. erdem insanın kendini bilmesiyle ortaya çıkan, yaşamı daha iyi hale getiren ve bizi mutlu kılan bilgidir. bu nedenle sokrates “kendini bil” sözünü söylemiştir. kişi kendisini tanımadıkça, kendisi için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemez. bu noktada etik, iyi ve kötü olanı ayırt ederken, bireye ahlak kuralları çerçevesinde nasıl yaşaması gerektiği hakkında da bilgi vermektedir.
the average high school kid today has the same level of anxiety as the average psychiatric patient in the early 1950s.” PSYCHOLOGIST
Robert L. Leahy
———-
bugün liseye giden sıradan bir öğrenci, 1950’lerde psikiyatrik tedavi gören ortalama bir hasta ile aynı kaygı seviyesine sahiptir."
Psikolog
bir bebek istenmediği, sevilmediği, değer verilmediği, güvenebileceği bir sahibinin olmadığı bir dünyaya gözlerini açarsa, sonradan bu dünyaya güvenmesi, huzurla, keyifle, mutlu mesut yaşaması zordur. o zavallı çocuğun bu işte hiç suçu yoksa da hayat daha ilk günden ona açılan güzel yolların önünü keser. o çocuklar da sonradan ortaya çıkan duygusal açlıklarını bazen gerekli gereksiz alışverişler yaparak, bazen durmadan yemek yiyerek, bazen de madde kullanarak doyurmaya çalışırlar.