Ən çox təəccüb doğuran fakt ondan ibarətdir ki, hər bir insan digər insanlar üçün, sözün həqiqi mənasında, anlaşılması mümkün olmayan müəmma və sirlərlə dolu olan bir dünya olaraq qalmaqdadır.
Aşkı, mutluluğu, her şeyi bu kitapta derinlemesine hissettim. Sevgiyi binbir güzelliğe benzetip, o güzellikleri tüm canlılığıyla iliklerime aktardı.
Şiirler ve mektuplarla iki kısımdan oluşan kitabımız, sizin içinizde uçuşup dile gelmeyen kelimeleri bir bir sayfalara dökmüş. Ben sustum kitap konuştu, dinledim, dinlendim...
Şiirleri ayrı hava, mektupları apayrı bir havaydı. Beni içine çekip hızlı bir akarsu gibi açığa vurdurdu.
Kitabı bir bütün olarak özetlemem gerekirse, en güzel şiirinin son iki mısrası gibiydi diyebilirim.
Yaşadıkça aynaya baktığın zaman artık bir tek kadın göreceksin. O benim sevdiğim kadın, o benim inandığım kadın. O benim tapdığım ve yaşadıkça o benim tapacağım kadın.
Bütün terk edişlerin acısı kalpte göğüslenirken, insan, kalbinin karanlık odalarında bunu misafir etmeye ne kadar hazır olabilirdi?
Hayatının bir saatini bile kendisi için geçirmemiş ihtiyar bir adam Salomonsohn. Ailesiyle gittiği tatilde gecenin bir yarısı kızını başka bir erkeğin odasından çıkarken görmesiyle hissettiği şüphe, korku ve nefret duygusunun onu nasıl yaşarken öldürdüğünü okuduğumuz, ayraç bile kullanmaya gerek bile duymayacağımız kısacık bir Zweig öyküsü.
Zweig'ın psikolojiğe duyduğu hayranlığı en iyi anlatan öykülerden birisi. Her satırında ihtiyar adamın nasıl duygusuz bir et ve kemik yığınına dönüştüğünü iliklerimde hissettim.
Hayatımızı başkaları için yaşarken aslında onların hiç umrumda olmadığımızı anladığımızda yaşadığımız çöküşün nasıl da bizi ölümü bekleyen bir "şeye" dönüştürdüğünü bize tokat gibi anlatan psikolojik tahlili oldukça yüksek bir öykü okumak isterseniz kaçırmayın derim.