“Ne çok sevdik seni. Ama suskundu sevgimiz ve üstü örtülüydü. Oysa şimdi yüksek sesle ilan ediyor varlığını sana ve açığa çıkmış duruyor önünde. Bu hep böyledir, sevgi kendi derinliğini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar.”
İçlenme,beyhudedir, maziyi sakın anma!
O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.
Kendini yuvasından bırakır bir akşama
Benzeyen göle, sessiz...
Ruhundaki susuzluk engin mesafelere
Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,
Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere
Ve bir gün bir kuyuda bulunur iskeleti.
“Oysa sen şimdi bu suskunluğu istemiyorsun, öyle diyorsun, çünkü saatin zamanı nasıl da yüzlerce küçük kıymık halinde parçaladığını ve nefes alıp vermenin sessizlikte tıpkı bir hastanın soluğu gibi nasıl da sese dönüştüğünü duymak insana fazlasıyla sıkıntı veriyor,diyorsun. Sana şimdi bir şey anlatmalıymışım. Memnuniyetle.“