Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Jasmin

Jasmin
@yasmins
Amsterdam
7 okur puanı
Aralık 2014 tarihinde katıldı
Bir yorgun geceydi artık gündüz ömrünün en uzun,ömrünün en yorgun hikayesini yazdıran.Bir bu kadar daha yaşar mı insan? Zaman parçalara ayrılmış çığlık atarken tüm anılar,bilirim çocukluğunu da kirletenler var... Başka zamanlar,yabancı insanlar,tahsilatı henüz yapılmamış hesaplar ve yalnız belkide sana göre zavallılar.... Neyin muhakemesi bu gençliğini bile esir alır seni sana bırakmadan avuçlarına sararmış yaprakları koyar;koyarda kaçar...Hakketmiyorsa bir ömür kan bağını o zaman can bağına dayar bütün yalnızlığını... Unutanlar hep iyileşti peki unutmayanlar? Onlar sadece bir gün batımında kaldılar... YASEMİN BAŞ/ANKARA'15
Reklam
Mavi kadınlar... Kış kadınlarıdır onlar hep üşüyen, üşüdüklerinde bir mevsimi bahane eden... Zamansız gidişlerinde yalnız kalplerinin titrek ve ürkek seslerini gözleriyle sindiren. Kimse görmesin acının dalgalarını diye hep bir karanlığa sığınan gel-gitlerinden güneşin doğuşuyla sıyrılan... Yağmur bekleyen kadınlardır onlar rahmetin sağnağında bir çiğ kadar masum kalabilmenin peşinde ve toprak kokusuna hasret... Bir gün mutlaka diyerek avuttuğu yüreğine kinle nasır örmemiş;aldatmamış ama çok aldatılmış ve hiç alttan alınmamış... Mavi masmavi kadınlardır onlar... Sözsüz müziklere yeni sözler yazan,hayal kuran,çocuğunu kucağına alamamış ama dünyadaki tüm çocukları evlat bellemiş anne doğan kadınlar... Kimsenin yüzünden kimseyi feda edemediği için kimsesiz kaçışlarına mana yüklemiş birdir acı senin benim ne fark eder demiş kadınlar... Kaderi baştan yazılmış ama kaderine hiç ortak aramamış; oysa kaderdaşı çokça ve hep yanı başındaymış... Aynalardaki suretinden kaçmayı bir adamdan öğrenmiş öğrendiği hiç bir ihanetin adını koymamış bedelini başka bir adamdan sormamış kadınlar... Yalnızlığa inanmış huzurlu kadınlar; Bu dünyanın adaletini sorgulamayı bırakmış uzaklardan beklediği varmış gibi tavır takınmış kadınlar... Deniz kokan gökyüzü gibi bakan kadınlardır onlar hiç bir yere ait olamamış ama ait olanlara hep tebbessümlü yorgun kadınlar... Her yol ayrımında rastladığınız,dik yokuşlarda aradığınız bir daha hali nicedir hiç sormadığınız o yedek kadınlar!Onlar gri bir is olsalar da mavi masmavi kaldılar... YASEMİN BAŞ ANKARA '15
Yalnızlığın çerçevesinde vardı adımın bir kaç harfi...Aynı anda ismim olacakken olmasın diye türettiğim başka kelimeler bu sebepten.Lakin sabahları zorlaştırıyordu bu oyun ve yorgun kalbimin pencere kenarında beklemesinden hoşnut değildim!Bir iz ya da bir dokunuş akıl oyunlarını her gün batımında bana yeniden izlettiren;gitme,gidersen... Kokunu sığdıramam bu eve,kendime kaçamam ve yazmak fiil olmaktan ziyade nedensel bir iç çekişe dönüşür...Yakınların uzak mesafesinde!Bak bu kadar değebiliyorum sana bu kadar!Oysa tüm dünyaya ne kadar sordurmuşum...Hazımsız bir kalp ağrısının fersiz isyanı doğru değil bu zamanda.Ayıp diyenlere kızar günah diyenlere hesap sorarım.Gitme;gidersen,bir nehrin bulanık sularında suretimle uğraşırım...Kokun yeşile bulaşır!Maviye bulaştı,sarıya karıştı görmedin saniye değişti...Belki sana bir dudak lekesi bana iki cümleni iksiri. Bak bu kadar yakınım sana,tam bu kadar ve bekle dediğin o an hep zarar. YASEMİN BAŞ'15 ANKARA

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Seninle yakınlık uzaklık kavramını sınır olmaktan çıkardık anne...Sınırlar sana telaşlı korkularımı anlatmak ya da ne kadar yenildiğimi ve aldatıldığımı anlatırken gözlerimdeki tuzlu suyu silmek kadar somut aşka hala inanmak kadar soyut bir kavram şimdi...Biz seninle havalanan mutlu yusufçuklara,uçurtmalara ve bir yerlerde acının olmadığı ülkelere inandık...Kaderde farklı acıların farklı hüzünlerini sol tarafında umarsız taşıyan iki kadın olmakta varmış...Affet beni göremedim saçlarındaki yılları ve yorgun gözlerini çünkü o sırada aynada kendi saçlarımdaki aklara ve kalbimdeki kederlere bakıyordum;göremedim...Yoksa bilmez miyim saçlarının hep böyle sarı kalmayacağını...Anne...ben bu ülkenin hangi şehrinde olursam olayım avuçlarıma bıraktıklarını her daim aynı yerde saklayamam ama söz veriyorum seni gündüzleri sol tarafımda geceleri yastığımda taşıyacağım...Yine çiçeklere,çocuklara ve masallara inanalım anne...Şimdi dizlerinde minik bir kız çocuğu yerine duyguları törpülenmiş,inandıkları yenilmiş ve dünyanın savaşına kafa tutmuş bir kadın yatıyor...Bu dünyada yalnız annem yaşıyor...Hadi uzat ellerini elimdeki papatyalar solmasın!Gözlerimi kapattığımda sesin kulağımdan uzaklaşmasın...Sen ol dünya varsın olmasın!YASEMİN BAŞ
Şişelerde biriktirdim her hayali..Ayrı tuttum onları kavgadan,öfkeden hatta yardan.Saklamak oldu ilk işim onları sonra erken kalktım sonra mecburiyetlere daldım sonra kızdım sonra karnımı doyurdum ve eve yürüdüm.Her uykuya dalışta yastığımın altında sevdim onları uzaklarda çantamda iç çekişlerimde boğazımın en derin kertiğinde oldular...Olmalılardı olmasalardı olamıyordum çünkü bilirler!Sende biliyorsun anne...Bu kadar yaşımdan büyük kedere karşı koyarken ne tameli ayları sırtlandım ve vuslata hakkım olduğunu da sen hatırlattın!Şimdi hayallerimi o şişeden çıkarma zamanı!Ağaçları ve evleri bulutları ve yağmuru taşıma zamanı kitaplarımı güneşe çıkarma zamanı...Yerine özlediklerimi koyma zamanı...O şişeyi başka denizlere atma zamanı!YASEMİN BAŞ
Reklam
Bir ara sokaktır kalbim...Taş yerleşkeler içinde iliklerine kadar üşümüş ve ısınmaya üşengeç...Başını kaldırdığında onu beklediği maviliğe asi ve tüm sevişlere öfkeli!Sabahlarına itiraz eden ama bundan bir o kadar utanan yalnız siluet.Şimdi bir tarih yazmaya hazırlanıyor bedenim,ruhum o asılsız ama asil sol yanım...Seni çiziyorum tüm boşluklara boş kalışlara boş yakarışlarla.İnanmanın bedelsiz oyunlarını oynuyorum her gece...Şaire söyleyin bu yüzyılda sevdaya dahil ettiğim çok şey var...Gözlerinin karasında kaybolmuş olmanın hızlı ve tehditkâr nefesini duyuyorum.Duymak damarlarımda ılık bir sıvı oluyor!Her gece uyumadan bu dejavu hayata fransız kalıyorum bildiğim beni yakıyor!Keşke ulaşmaya çalıştığım sen olsaydın... Keşke...Oysa ben seni yazmak için kullanıyorum çünkü yaşadığımı yazamıyorum. YASEMİN BAŞ
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
Bir yerde geç kalmak var...Geç kaldığını farkedince artık gitmek için acele etmemek var!Sözünü bir kere söyleyip sonra kenara çekildiğini uzaktan izlemek mesela...Daha kaç hayali çekmecelere basıp yeni hayalleri idrakine monte edeceksin bilmiyorum bildiğin şeyleri okuyup gecenin bir yarısı yarım bıraktığın sayfalara yazmak var...Anlamayanlar ve anlaşılması zor anlar ayrıca yüreği su kesmiş canın var...Varlar sinede kursakta da bolca yoklar...Sahi nedir bu yoklamalar,yok saymalar?Yine tekrar edip muhteşem bir sona hazırlanmak var!Hadi kapat ışığını ışıkta kirlenen dostluklar,içinde boğulduğun aşklar var!Çok varsın şimdi yok ol dünya nefes alsın.YASEMİN BAŞ
Uğuruna inandığım her şeyi sol yanımda taşıyorum...Arnavut kaldırımlarda sek sek oynamayı bırakmadım ve anarken tüm riyakar yalnızlıkları söz geçiremediğim tek umuda yaslanıyorum...Güzel gülüyorsun diyorlar...Çünkü ben hala o kız çocuğuna güveniyorum. YASEMİN BAŞ
Bütün zamanı ele geçirmek gibi sorumsuz bir arzunun esiriyim belkide...Kimbilir adını hiç bilmediğim suretine bakmaya cesareti olmayan zavallı bir ölümlü.Kabullenmek zor bu acizliği zira yaşarken aklımızda kalmayan tek şey aciz bir ölümlü olduğumuz...Bundandır mağrur,acımasız,sadakatsiz ve varmış gibi davrandığımız o histerik duygular...Ne denirse onu yaptığımız,tükenmeyi göze aldığımız o uçarı kıpırtılar.Sırf sol yanınız istiyor diye peşine gittiğiniz hissin adı ne kimse bilmiyor aslında kimine üç harf kimine yine üç harf...Terbiyesiz olamıyorsun bu gereksiz tahakkukun gereği oysa olabilsen içinden bir daha bir daha girmemek için çıkacak bu zehir...Zehir demişken noldu o seni küle döndüren neden?Bak o da yok artık,bu gece de Japonya'da sabah oldu.Senin sabahın güneşin ışıkları değil oysaki....Yastığında bıraktığın o tuzlu su kimsenin umurunda olmasa gerek!Sende herkes gibisin buna mazeret bulmaman gerek....Aklın bir köprücük kemiğinde ruhunda dalgalara karşı koyan bir gemi...Biliyordun gel-gitler doğanın emri...Hesap sormaya hakkın yoksa tüm suç o köprücük kemiği....YASEMİN BAŞ
Reklam
Her şeyin azına inanmalı insan...Çoğuna şımarıp azına itaatsiz olmamalı!Aşkın,vefanın,merhametin hep azına...Hayallerin birazına mutluluğun minicik olsada o a'na mesela.Küçük dünyalar kurmalı kendine,mütevazı evler,çok anıyı saklayan eşyalar,kimsenin bilmediği bir çekmece,cam önünde yalnız bir sandalye,yerden yukarı yükselmiş kitaplar,masada yarım kalmış bir çay bardağı ve sokağa çıktığında aşınmış kaldırımlar ama illaki yürümekten eskimiş ayakkabılar...Başka yüzler tanımalı,başka seslerin tınısı,başka ruh halleri kimbilir belki başka bedenlere sıkıştırılmış aynı insanlar...Sahi ne de çok var onlardan!Sonra kendi ağacını kendi denizini,nehrini kendi çizmeli,kendi yarenini kendi seçmeli insan!İllaki önce kendini keşfetmeli ümidin azına inanmalı ve hüsrana kapı komşusu olabileceğini unutmamalı insan.Uzaklarda gidemediği yerlerin özlemiyle vuslatı da sabırla bekleyebilmeli...Kendi resmini kendi yapabilmeli insan!YASEMİN BAŞ
Kaç şehir,kaç acı, kaç sevinç,kaç hasret,kaç aldanış ve kaç öfke tanırsan tanı!İstersen değiştir tüm yolları yeni,patika yollar yap kendine! Taşlıdır adımların, yanlış iliklenmiştir hayat,zor yamanmıştır geride bıraktığın ömür. Şimdi sen bir hasret daha tanırsın senden gayrısı vuslat yaşar...Sen bir kelimeye sığınırsın senden gayrısı bir cümle yazar...Sen yeni bir zaman alırsın çevirirsin anahtarı ama dönmeyen bir devran seni karşılar hadi şimdi mumyala gençliğini ve odanın en kuytu köşesine bırak, uyandığında her sabah ilk o günaydın desin sana... Belki bu defa başka adamların ve kadınların maskelerine aldanmazsın! YASEMİN BAŞ
Kara gözlerini çatık kaşlarının altında sakla!Olmasa da gülümsemen ben seni öylece sever hep hatırlarım...Sonra bir çocuk umudu ekler istersen de uğurlarım...YASEMİN BAŞ
Şimdi ellerini tutmak gibi bir derdim var...Gözlerinin içindeki ışığı paylaşmak mesela ve sen burun kıvırırken çok şeye seni izlemek gibi dertler birazda.Gün saymak,ömrümü kısalttığımı bile bile bir çalım kokundan almak,sen anlatırken bir şeyler;sana hayranlığıma takılmak azıcıkta.Seni büyütmek gibi bir derdim var şimdilerde ne zaman küçüleceğinin endişesine sırtımı dönmek yani...Hani bütün mavilikleri sana bağlamak bütün mucizelerin sana çıkan yollarında beklemek gibi...Huzursuz bir huzurun kollarında sabaha karşı uyanmak ama geceye bağlarken yeni günü gözlerini dünyaya hep kapalı tutmak....YASEMİN BAŞ
ANNELER YAŞAYARAK ÖLÜRLER... Annem...Türküleri seven,boynunu bükülü tutmayı hayattan öğrenmiş annem; acılarını yattığı yatağa taşıyan,kimselere ümit beslemeyen kendi ümidini kendi doğuran annem,sana bu mektubu yakınında bildiğin ama uzakta yaşayan aciz bedenimle karalıyorum.Düşlerine yenik düşmüş,hayalleri hastalığı olmuş küçük bir kadın olarak
Hangi zaferin kırılgan yalnızlığıdır bu kimselere anlatamadığımız...Ben ki; bakınca içimde savaşları bitiren bir çift karagöz esaretini her yüzyıl sineye çeken!Zafer artık sadece fer.YASEMİN BAŞ