Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdulvahap Kara

8.8/10
5 Kişi
17
Okunma
6
Beğeni
1.660
Görüntülenme

Abdulvahap Kara Gönderileri

Abdulvahap Kara kitaplarını, Abdulvahap Kara sözleri ve alıntılarını, Abdulvahap Kara yazarlarını, Abdulvahap Kara yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Burada akla Dağcı'nın niçin hatıralarını bir anı şeklinde değil de, bir roman olarak yazmaya başladığı sorusu gelmektedir. Yaptığımız araştırmalarda bunun iki sebebi olabileceği sonucuna vardık. Birincisi bu durum, siyasi kaygılardan kaynaklanmış olmalıdır. Yazdıklarından ötürü ya Nazilerin ya da Sovyetlerin gazabına uğramaktan endişe eden Dağcı bu yola başvurmuş olabilir. Çünkü romana başladığı sırada, Nazilerin yenilgisi kesin olmakla birlikte savaş henüz sona ermemişti. Savaştan sonra yeni dünya düzeninin nasıl şekilleneceği meçhuldü. Zaten Dağcı'nın savaştan önce doğup büyüyüp yetiştiği Sovyet coğrafyasında, tarihi gerçekleri edebi eserlerde satır aralarında yansıtma yönünde bir gelenek gelişmişti. Dağcı'nın da bu geleneğe uyarak yaşadıklarını bir edebi eserde, romanında dile getirmek istemiş olması kuvvetle muhtemeldir. Dağcı Kırım'dayken katıldığı Yazarlar Birliği'nin yıllık toplantılarında şair ve yazarların eserlerinin Sovyet ideolojisine uygunluğunun eleştiri konusu yapıldığına şahit olmuştu. Nitekim Dağcı'nın savaş anılarıyla ilgili olarak yazdığı temel romanları olan Korkunç Yıllar, Yurdunu Kaybeden Adam ve Biz Beraber Geçtik Bu Yolu'da Nazi kelimesi hiç geçmemektedir. Komünizm ve Bolşevizm kelimeleri de nadir olarak kullanılmaktadır. Ayrıca eserde, Türkistan Lejyonunda ve Milli Türkistan dergisinde görev yapan şahısların hiçbirinin isimlerine yer verilmemektedir. Yer verildiğinde de takma isimler kullanılmaktadır. Mesela, esir kamplarını ziyaret eden büyük Türkistan lideri ve fikir adamı Mustafa Çokay'ın ismi Tokay Bey olarak geçmektedir.
Sayfa 97 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Savaşın Romanı Yazılıyor"Kitabı okudu
Stalingrad yenilgisi haberinden kısa bir süre sonra, Türkistan taburunun Legionova'ya dönmesi emredildi. Türkistanlı askerler arasında, Türkistan'ın bağımsızlığı konuşulmaz oldu. Çünkü, Stalingrad yenilgisinden sonra Türkistan'a gidip istiklal için savaşmak hayal olmuştu. Ayrıca askerlerin bir kısmı artık Alman ordusuna hizmet etmek istemiyordu. Çünkü onlar nefret ettikleri Alman üniformasına vatanın kurtuluş mücadelesi uğruna katlanıyorlardı. O üniformanın vatanı kurtaramayacağı anlaşılınca, Türkistan lejyonundan firarlar çoğalmıştı.
Sayfa 91 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Reklam
Bölük, Kuberle'de bir zamanlar mektep olan bir binaya yerleşti. İki hafta sonra, Stalingrad'da çarpışan Alman kuvvetlerinin Ruslara teslim olduğu haberi geldi. Haber Kuberle'yi zelzele gibi sarstı. Dağcı'ya göre, Almanlar savaşı Stalingrad'da kaybetmemişti. Yenilgi ondan çok önce başlamıştı. Almanya, Rusya'ya karşı kazandığı zaferi Ukrayna,
Sayfa 90 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Yurdunu Kaybeden Adam romanında hasta ve yorgun olarak çekilen Alman askerlerini işaret eden bir Türkistan askeri "Bunlar bizi buraya kadar getirdiler, şimdi kendileri geri çekiliyorlar. Bu gidişle Rusya'ya karşı yalnız biz harp edeceğiz galiba." derken, bir diğeri ona "Öyleye benziyor... Onlar isterlerse Rusya ile sulh yapar. Ama bizim için başka yol yok. Harp etmekten başka ne yapabiliriz? Edeceğiz." diye karşılık veriyordu.
Sayfa 89 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Bir köye girdiklerinde, bazı bölüklerin doğuya bazı birliklerin batıya gittiğini gördüler. Batıya gidenlerin arasında pek çok yaralı da vardı. Dağcı bu askerleri görünce, 1941'de Almanlara esir düştüğü günleri hatırladı. O zamanlar bu askerler bir başkaydılar. Heybetliydiler. Sanki birkaç haftalık izinden faydalanarak Rusya'ya gelmişler ve hazır gelmişken Ruslarla harbe girişmişler gibi dinç ve sakindiler. Her birinin gözündeki ateş ve yarına güven belli oluyordu. Oysa şimdi, o askerler gitmiş, yerine sanki başkaları gelmişti. Kırık, donuk ve ümitsiz bu insanların o askerler olduğunu söylemek çok zordu. Yarınlara güvenleri kalmamıştı. Dünya hakimiyeti artık Almanlar için bir hayaldi.
Sayfa 88 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Cephede"Kitabı okudu
Akşam misafirler dağıldıktan sonra Dağcı, anne ve babasıyla baş başa kaldı. Birlikte çay içip sohbet ettiler. Onun ölümünü bildiren mektubu gösterdiler. Seyyar Ordu Kumandanlığı tarafından 24 Ağustos 1941'de kaleme alınan mektupta, üzüntü bildiren basmakalıp ifadeden sonra, oğullarının Sovyetler Birliği'nin sadık bir evladı olarak aziz vatanı uğruna kahramanca öldüğü yazılıydı. Mektubu okuduktan sonra Dağcı'ya bir gülme geldi. Çünkü mektupta belirtildiği gibi ölmemişti. Yaşıyordu. Ölse bile, ne kahramanca ve ne de Sovyetler Birliği'nin sadık evladı olarak ölecekti.
Sayfa 81 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Kırım'a Gidiş"Kitabı okudu
Reklam
Almanlar kapıyı çalınca da Türkleri en önden savaşa sürdüler
Türk kökenlileri askere almamak Çarlık hükümetinin milli politikalarının temellerinden biriydi. Böylece, onların askeri ananeleri unutması hedefleniyordu. Çarlık idaresi I. Dünya Savaşı'nda Türk asıllı vatandaşlarını askere almak zorunda kaldı. O zaman bile onların askerliği ve silah kullanmayı öğrenmemesi için cephe gerisi hizmetlerde işçi olarak çalıştırılması kararlaştırıldı. Bu durum Türkistanlıların 1916 isyanına sebep teşkil etti. Çarlık döneminin bu politikası Sovyet döneminde de devam ettirildi. 1918'de Azerbaycan'da kurulan Milli Ordu ve subay okulları Kremlin tarafından lağvedildi. (...)
Sayfa 74 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Özgürlüklerini Bulmuş Esirler
Yerli halk her gün talimlerine şahit oldukları Türkistan askerlerini hem garipsiyor hem de korkuyordu. Türkistan kelimesinin ne anlama geldiğinden bile haberleri yoktu. Türkistanlıları Moğol zannediyorlardı. Sokakta oynayan çocuklar Türkistan askerlerini görünce, "Moğollar, Moğollar" diye bağırarak kaçıyorlardı. Ayrıca askerlerin üzerindeki Alman üniforması da Polonyalılara dehşet ve korku vermekteydi. Türkistan askerleri üniformalarıyla bu korkuyu gittikleri her yere taşıyor ve dört bir yana korku saçıyorlardı. Türkistan askerlerinin bir kısmı Almanya ile Sovyetler Birliği arasındaki savaşın kendilerinin savaşı olmadığının farkındaydı. Kendilerinin olmayan savaşın şiddetli rüzgârları nasılsa bir yerlerde onları bulmuş ve en korkunç kasırgaların içinden geçirerek buraya atmıştı. Burada onlara esir değilsiniz diyorlardı. Doğru, esir kamplarındaki gibi aç ve çıplak değillerdi. Ama ruhen esir olduklarını hissediyorlardı. Biz Beraber Geçtik Bu Yolu romanının kahramanı Tavlı ise, onlar için "özgürlüklerini bulmuş esirler" diyordu.
Sayfa 72 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Türkistan Lejyonerlerinin Faaliyetleri"Kitabı okudu
Mustafa Çokay
Çokay, lejyon kurulmadan önce, 27.12.1941 tarihinde vefat etti. Vefatından önce, esir kamplarını gezmiş ve esirlerin moralini, ümidini yükseltici sözler söylemişti. Bu yüzden lejyonda askerler arasında adı efsane gibi yaşamıştı. Dağcı, Çokay'ı görmemiş olsa da, lejyondaki esirlerden onun hakkında birçok şey duymuş olmalıdır. Çokay, Sovyetler Birliği'nden Türkistan'ın bağımsızlığını ve Türkistan halklarının birliğini savunan bir fikir ve devlet adamıdır. Naziler, ona esir kamplarını gezdirerek, Türkistan Lejyonunun başkanlığını teklif ettiler. Nazilerin Türkistan'a bağımsızlık vereceğine inanmayan Çokay, teklifi reddetti. Çenstahov kampından Paris'teki evine dönüş yolunda Berlin'de hastalanarak öldü. Ölümünde, teklifi kabul etmediği için Naziler tarafından zehirletildiği yönünde şüpheler vardır.
Sayfa 60 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Dipnot"Kitabı okudu
Sovyetler Birliği, Alman esir kamplarındaki askerlerinin ağır durumuna seyirci kaldı. 29 Temmuz 1929 tarihli savaş esirleriyle ilgili Cenevre Antlaşması hükümlerinin esirlerin ağır şartlarının iyileştirilmesini talep etmek hakkını kullanmadı. Çünkü Sovyet yönetimi Almanlara esir düşen Sovyet askerlerini birer vatan haini olarak görmekteydi.
Sayfa 59 - Ufuk Ötesi Yayınları, 2. Baskı "Esaretten Kurtuluş ve Türkistan Lejyonu"Kitabı okudu
37 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.