1912 yılında Bulgaristan'ın Şumnu şehrinin Kalaycı köyünde doğdu. İlköğrenim'ini doğduğu köyde , ortaöğrenimini Ekizce'de Medresetü’l-Aliye’de, medrese öğrenimini ise Şumnu'da yaptı. İhtisas için Mısır'a gönderildi (1936). Ezher'deki öğreniminden sonra, bir süre okuduğu Nüvvab Medresesi'ne hoca olarak atandı.
Bulgaristan'da Rus işgali ve komünist yönetimin işbaşına geçmesinden sonra tutuklanarak toplama kamplarına gönderildi (1944). Baraj inşaatında amele olarak çalıştıktan sonra, hastalanması üzerine serbest bırakıldı. Varna'daki Türk Konsolosluğu'na iltica talebiyle başvurdu. Aradan yıllar geçtikten sonra iltica talebi kabul edilerek Türkiye'ye göç etti (1949).
Önce Yedikule Küçükefendi Camii’ne İmam Hatip olarak atandı. Bir süre de gezici vaizlik ve 3 yıl Bursa Orhangazi Müftülüğü yaptı. Bundan sonra İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna nakledildi.
Bir süre İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yaptıktan sonra, İstanbul Yüksek İslam Enstütüsü'nün açılması üzerine, buraya öğretim üyesi ve müdür yardımcısı olarak tayin edildi (1950). Yüksek İslam Enstitüsü'nde müdürlük de yaptı. 7 Nisan 1983 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler oruç tutsun.”
Küfür milletleri İslam'ın karşısında hâlâ nöbet tutmaktadır. Hâlbuki Müslümanları parçalamakla emellerine çoktan nail oldular. Şu var ki, eski acıları unutamadıkları için melânetleri sürüp gidiyor. Müslümanları parçalamak için yüzyıllarca uğraştılar. Bilhassa büyük Türk Halifesi Yavuz Sultan Selim merhumun panislamizm (İslam Birliği) kurmak arzusu onların ödlerini patlamıştı. O gün, bugün geceyi gündüze katarak Müslümanları parçalamaya çalıştılar. Neticede muvaffak da oldular. Artık onlarca bu uğurda harbe de, darbede zulüm kalmadı. Onun için taktiği değiştirdiler. Müslümanlara karşı görünmez harp açtılar. Bu harbin en mühim, cepheleri içki, kadın ve ahlâksızlık yoluyla dinden uzaklaştırmaktır.
Halife Hârunü'r rReşid'in Fransız kralına gönderdiği çalar saat meselesini Avrupalılar herhâlde unutmamışlardır. Müslümanlar bu acayip aleti keşfedecek kadar yükselmiş; Fransız kralı Şarlken ise içinde şeytan var diye korkarak semtinden kaçacak kadar gülünç duruma düşmüştür...
Müslümanlar arasında iman zaafı baş göstermiştir. İslam ilimleri kaybolmağa yüz tutmuştur. İslami prensiplerden uzaklaşma almış yürümüş, taklit zihniyeti her yeri sarmıştır. Sünnetler terk edilmiş, bid'atler zehirli otlar gibi yayılmıştır.
Ahmed Davudoğlu
Peygamberimiz (s.a.s),
"Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır."
Ashab sormuşlar:
"Yâ Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?"
Resûlâllah Şöyle cevap vermiş:
Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat
Kitap beş bölümden oluşur ve genel olarak yazarın kendi hayatını anlattığı bir eserdir. Cocukluk gençlik yillarını ve tabii olgunluk döneminde Özellikle 2. Dünya savaşında bir müslüman olarak tabi bir Bulgar türkü olması hasebiyle de çektikleri zorluk ve işkenceleri anlatmıştır. Komünizmin insanlara çektikleri zulümler kendi şahsından aktarmıştır. Kahramanın ayrıca bir müslüman din adamı olduğu ayriyeten haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe uğradığını çok güzel anlatmıştır…
Böyle nefis bir esere inceleme yazmadan edemezdim.
Gerçi benim bir kaç kelimeden ibaret dağarcığım bu kitabı inceleyecek çapta olmasa da kalemim döndüğünce bu kitap neden okunmalıdır anlatayım size dostlar.
Din hayatın temelidir,her alanın mütehassısı,usulü ve kaideleri olduğu gibi Dini Mübini İslam'ın da çok ince,hassas kaideleri,alanı