Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayhan Tekineş

Ayhan TekineşAhirzaman ve Kıyamet Alametleri yazarı
Yazar
Editör
8.0/10
6 Kişi
21
Okunma
3
Beğeni
3.180
Görüntülenme

Ayhan Tekineş Sözleri ve Alıntıları

Ayhan Tekineş sözleri ve alıntılarını, Ayhan Tekineş kitap alıntılarını, Ayhan Tekineş en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Âhiret hallerine dair hadisleri fizik kuralları ile açıklamak mümkün değildir.
Akıl ve Nakil Çatışması
Ehl-i Sünnet âlimleri ise, sahih nakille, selim aklın teâruzunun mümkün olmadığını ifade etmişlerdir.800 Ancak -herşeye rağmen bir teâruz gözükürse- bazı âlimler, akıl tercih edilir demişlerdir. Diğer bir kısım âlimler de nakil tercih edilir kanaatindedirler. Bazıları da her ikisinden birinin diğerine tercihinin mümkün olmadığını ileri sürerek; akılla naklin teâruzu durumunda, naklin akılla tevil edileceğini söylemişlerdir.801 Zahirî tearuz eden deliller hakkında Ehl-i sünnetin metodu, bir konudaki delilleri toplama ve sahih deliller arasını muteber tevfik/tevil vecihleriyle uyuşturmadır.802 Zira, “Burhanî ispatla desteklenen aklın gerekli gördüğü şeyle sahih dinin vacip kıldığı şey arasında asla bir uzlaşmazlık ve aykırılık olamaz”803 denilmiştir. Sarih akıl-sahih din, hakiki hikmet-hakiki din, din nuru-hikmet nuru arasında bir çelişki yoktur. Çünkü nur ile nur arasında zıtlık bulunması mümkün değildir.804
Reklam
Ehl-i sünnet, Allah’ın Âdil olduğunu mülkünde dilediği gibi tasarruf edeceğini dilediğini yapacağını ve istediği şekilde hükmedeceğini söylemiş ve adl’i şöyle tanımlamıştır: “Bir şeyi yerli yerine koymak, mülkde, irade ve ilme göre tasarruf etmektir.”1041 Adl, zulmün karşıt anlamlısı olarak düşünülmüş ve Allah Teâlâ’nın hiç bir fiilinde zulüm bulunmadığı, her fiilinin O’nun “âdil” sıfatına uygun olduğu kabul edilmiştir. Ayrıca onlar, “Allah Teâlâ, dinî işlerimizde vasat olanı adl menzilesi kılmış; aşırılıktan nehyetmiştir”1042 diyerek vasatîlik ile adalet arasındaki ilişkiye işaret etmişlerdir.
Ünlü kelam bilgini İmam Gazzâlî, akıl ile şeriat arasındaki ilgiyi “ışık ve göz” benzetmesi ile açıklamaktadır. Ona göre, nasıl ki ışık olmadan göz göremez ise, sem’î bilgi olmadan da akıl doğruyu bulamaz.809 Ayrıca aklî delillere itibar edilmemesi durumunda, inkârcıların ve mülhidlerin bu durumdan istifade edecekleri810 endişesiyle dinî esasların aklî prensiplerle izah edilmesine en azından akla uygun olduklarının gösterilmesine önem verilmiştir.811 Akıl, kelâmcılar tarafından mücadele, münazara, münakaza ve ilzâmât anlamında da kullanılmıştır; mutasavvıfların kınadıkları akıl işte budur. Yoksa Allah Teâlâ’nın ve Peygamberi’nin sıdkının bilindiği basiret nuru olan aklın kınanması söz konusu değildir. Çünkü şeriatın sıhhati akılla bilinir; kınanmış ve güvenilmeyen akılla şeriatın bilinmesi kabul edildiği takdirde şeriat da kınanmış olur. Akıl hakkında birtakım tenkitler yapanlar, lâfızlara takılıp kalmaktadırlar ve lâfızların farklı kullanılışlarına bakarak birtakım tenkitler yapmaktadırlar.812
Hz. Peygamber’e gelen bütün vahiylerin Kur’an-ı Kerim’de yer aldığını ileri sürmek ve vahyi Kur’an ile sınırlandırmak doğru değildir. Çünkü böyle bir iddiaya önce Kur’an-ı Kerim mani olmaktadır.26 Zira sünnetin vahiy kaynaklı olduğu, bir çok âyet-i kerîmede açıkca ifade edilmiştir.27 Ayrıca, Kur’ân’da anlatılan bazı olaylarda, Allah Teâlâ’nın o
Gazzâlî’ye göre tabiattaki olaylarda sebeple netice arasındaki bağlantının zorunlu olmadığını ve belli bir sebepten sonra belli bir neticenin doğacağını kimse iddia edemez. Allah bir gün bu alışılmış bağlantıları başka türlü de yaratabilir.512 Gazzâlî’nin bu izahıyla peygamberlerin mûcizeleri de teorik açıdan sağlam bir temele oturmuş olmaktadır.
Reklam
Eğer rivayeti "pınardan su taşımak" anlamıyla ilişkilendirecek olursa, sünnet kaynaktır; kaynaktaki suyun kaplara dökülerek metin haline gelmesi hadis; bu metinlerin kuşaktan kuşağa, elden ele intikali rivayet; bütün bu faaliyeti ifade eden aktarım usûlü ise isnaddır.
İnsanların akıl, irade ve ihtiyarları birbirinden farklıdır. Taklitle hareket edenler hariç tutulacak olursa, aynı görüşleri öne süren, beğeni ve zevkleri aynı olan insanlar oldukça azdır.780 Allah Teâlâ insanların şekillerini, görünüşlerini, dillerini ve benzeri bir çok hususlarını ayrı ayrı yarattığı gibi, onların akıllarını de farklı kılmıştır. Allah Teâlâ, insanların aklî kabiliyetlerini ayrı seviyelerde yaratmakla, aralarında ihtilaf etmelerini istemiştir. Zira, bir şeyin ve beraberinde onun zıttının yaratılmasıyla hikmet tamam olur. Nurun karanlıkla, ilmin cehaletle bilinmesi gibi.781 Aklın her insanda farklı şekillerde bulunması, dış etkenlerle hatalı sonuçlara ulaşması ve aklın istidlalde yararlandığı bilgilerin (öncüllerin) hatalı olabilmesi gibi hususlar, aklî bilginin geçerliliğine yöneltilen önemli tenkitlerdir. Bu nedenle Ehl-i sünnet âlimleri aklı, bilgi kazanım yollarından kabul etmekle birlike, aklın sınırlılığına da vurgu yapmışlardır. Nitekim İbn Kuteybe, “Bu nezzâr (akılcı), bazı şeyler biliyor fakat bilmediği ise pek çoktur”782 diyerek, yalnız başına akıl yürütmenin gerçeği bulmada yeterli olmadığını vurgulamıştır.
Sünnetin hücciyeti konusunda görüş birliği bulunan İslam bilginleri, sünnetin bütününü aynı derecede bağlayıcı görmemişlerdir. Sünnet, genelde bağlayıcı olması açısından iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısım, yerine getirilmesi (ahz) faziletli, fakat terkedilmesinde uhrevî bir ceza (harec) bulunmayan sünnetlerdir.48 İkinci kısım ise, yerine
Yine buna benzer bir iddia da “Kur’an bir deriye konulsa, sonra da ateşe atılsa; ateş onu yakmazdı”497 hadisi hakkında öne sürülmüştür. Bu iddianın ardında “ateşin mushafları yaktığının müşahedesi” yatmaktadır. İbn Fûrek bu hadisi şu şekilde izah etmiştir: Bu hadis-i şerifte Kur’an’ın ateşe atılmasıyla, hükmünün iptal edilmeyeceği ve yok edilemeyeceği anlatılmak istenmiştir. Ateşte yalnızca kağıt ve mürekkep yanacaktır. Bunun benzeri bir ifade de “Muhakkak ki ben sana suyun yıkayamayacağı bir Kitap indireceğim” kudsî hadisidir.498
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.