Zeynep Direk 1966 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde eğitim gördü. Doktorasını 1998 yılında Memphls Üniversitesi’nden aldı. Yurt içinde ve yurt dışında yaptığı editörlük çalışmalarının (Dünyanın Teni, Sonsuza Tanıklık, Irk Kavramını Kim İcat Etti vd.) yanı sıra, özellikle Defter ve Felsefelogos dergilerinde yayımladığı, Derrida, Levinas, Heidegger, Merleau-Ponty ve Sartre üstüne makaleleriyle tanındı. Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmakta, çağdaş kıta Avrupası felsefesi çalışmaktadır.
Toplumsal cinsiyet kadınlara ve erkeklere uygun varoluş ve davranış biçimlerini reçete etmekle kalmaz, onlar arasında bir iktidar ilişkisi de tesis eder.
Erkekler ne yapmalıdırlar ve ne hak ederler, kadınlar ne yapabilir ve ne hak ederler?
Erkekler eve ekmek götürmeli, kadınlar öncelikle çocuk doğurup onlara bakmalıdır. Böylece erkeklerle kadınlar arasında ekonomik gücün erkekte olduğu bir iktidar ilişkisi kurulur. Kadın güçsüz bir varlık haline geldiği için erkeğin çeşitli şekillerdeki kötü muamelesine katlanmak ve mutsuz olduğu halde onunla ilişkisini sürdürmek zorunda kalır. Kadın çalışsa ve ekonomik olarak güçlense de onu hala kadın olarak kodlayan norm dolayısıyla çocuk bakımından ve ev işlerinden yine birinci derecede o mesuldür. Dolayısıyla iki kez ezilir.
Anadilimiz dediğimiz bir şey var ama bu aslında baba dili. Bunun edebiyattaki en çarpıcı yansıması erkekler yazdığı zaman buna "edebiyat" denirken, kadınlar yazdığı zaman "kadın edebiyatı" denmesi.
O zaman şöyle de düşünebiliriz: Demek ki kadınlar, anadilimiz dediğimiz baba dilinin terkibine, bilerek ya da bilmeyerek öyle gizli bir şeyler katıyorlar ki, o dil erkeklerin dilinden farklı bir dil oluyor. Ve o dille ifade edilen içerik de farklı bir içerik oluyor
Kendisini aile olarak tanımlayan bir grup içerisinde zorlamak, aşağılamak, güç göstermek, cezalandırmak, öfke ve gerginlik boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yöneltilen her türlü şiddet davranışı olarak tanımlanmaktadır. Müdahale edilmediğinde, büyük oranda yineleyen bir davranıştır ve ilişki sürdükçe tırmanış gösterir. Kuşaktan kuşağa geçer ve yalnızca şiddet gören kişiyi değil, aynı zamanda şiddete tanık olan kişilerin psikolojik durumlarını, özellikle çocukların psikososyal gelişimini etkiler.
Tam anlamıyla dolu dolu bir kaynakça, iyi bir tartışma konusu ve çokça danışılacak kitapların başında geliyor.
Feminist felsefe üzerine yerli eserler oldukça nitelikli bir çizgi yakalamış durumda. Diğer dallarda yokları oynayan bilgi ve altyapı yetersizliğimize rağmen bazı değerli yazarlar sayesinde bu alanda oldukça gelişmiş durumda düşünce
Kitapta çeşitli bilim insanlarının cinsiyet farklılıklarıyla ilgili makaleleri yer alıyor. Konu olarak pek doyurucu bir kitap değildi. Bazı şeyleri yüzeysel olarak anlatıp geçistirmişler. Biraz daha zengin bir içerik beklerdim.
Bu makalelerden özet vermek gerekirse; aklın ve beynin cinsiyeti olup olmadığını araştırmışlar. Sonuç olarak erkeklerin
Okurken beni çok yoran bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Mesela ilk makalede şöyle bir cümle vardı. "Kendiliğinden düşünme yetisi olan müdrike muhayyilenin terkibine göre kendi saf kavramlarını üretir ve malzemeyi tutar."
Yani bilimsel makale yazıyorum diye bu kadar kasmanın ve anlaşılmaz olmanın anlamını hiç çözememişimdir zaten. İşk makale böyle olunca ağırlaşıyor kitap. Aslında Kant, Freud, Kristeva, Butler gibi düşünürlerin cinsiyet bakışının yanı sıra, aklın cinsiyetini sorgulayan, beden, aile, şiddet, islam ve feminizm, özgürlük... olgularına değinen bir çok makale yer alıyor. Yazarların hepsi akademisyen. Ama beni heyecanlandırmadı diyebilirim. Yine de birşeyler öğrendim bence :)
Cinsiyetli OlmakKolektif · Yapı Kredi Yayınları · 2019117 okunma