Hem madem ki her şey birdir; ve birlik içindedir. Öyle ise Hâlıkları dahi birdir. Çünkü
اَلْوَاحِدُ لَا يَصْدُرُ اِلَّا عَنِ الْوَاحِدِ
yani, birliği ve ittihadı olan her şey, ancak bir birden sudur edebilir. Şu halde müşrik ve yalancı felsefenin
اَلْوَاحِدُ لَا يَصْدُرُ عَنْهُ اِلَّا الْوَاحِدُ
yani, birden yalnız bir sudur edebilir diye olan kaide-i kâfiranesinin hilafına olarak, her şeyin Hâlıkı bir olduğu sabit oldu.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
İşte şu göz önündeki keyfiyet ise, eserlerde yapılmış olan san'atlar ve bütün bu eserler, bir tek zatın malı olduğunu ve o ise, ancak kudret-i mutlaka sahibi bir alîm-i mutlak olduğunu kabul etmeye dair âkıl-ı muhakkik için gayet parlak bir şahid-i sâdık olduğu gibi; münafık-ı ahmak için ise, onu kabula zorlayan bir vaziyettir. Evet vahdette mutlak bir sühulet vardır. Kesrette ve şirkte ise müngalık, yani çıkılmaz bataklık gibi bir suubet vardır.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
Ölüm haktır. Evet şu hayat ve bu beden, elbette şu koca dünya, üstlerinde bina edilmesi için direkler olmaya kabiliyetleri yoktur. Çünkü bunlar, ebedî olmadıkları gibi, taştan ve demirden de değillerdir. Belki et, kemik ve kandan ibaret şeyler olup, bedende birbirine mütehalif halde bulunur iken, her an birbirlerinden ayrılmak üzere birkaç günlüğüne muvakkaten toplanmışlar. Binaenaleyh, dünyayı içine alan o emeller sarayı olan hayat, nasıl olur da şu boş ve bozuk esas, kurtlu ve çürük direk üstüne bina edilsin.
Mesnevî-i Nurîye(Bd.)
Yavuz Sultan Selim kitabını okurken "karine" kelimesine rast geldim. Arap harfleriyle "قرينة"olarak yazılır. Şayet ta-î marbutayı hazf edersek "قرين" olur. Bu da" yaşı aynı olan arkadaş, akran" anlamına gelir. Veyahut ye harfini atıp,ra harfini sukûn etsek "قرن" olur. Bu kelimenin iki anlamı var " zaman" ve" boynuz. Neyse uzatmadan karine kelimesini okurken birden içimden" hmmmm,bu işaret anlamına mı geliyor?"diye naçar nefsime sual ettim. Hemen
Harbiye Nezareti, yani Enver Paşa'nın talebi üzerine, şeyh-ül İslâm Musa Kâzım Efendi'nin, padişah Muhammed Vahidüddin'e yaptığı müracaatla; Bediüzzaman'a ilmiyede Mahreç payesinin verilmesini arz etti. Padişah bu talebi ma'kul karşılayarak onayladı. Artık bu tarihten itibaren Bediüzzaman resmen Darül-Hikmet-il İslâmiye a'zasıdır.
Mufassal Tarihçe 448
Üstad! Üstadı anlatabilmek için sağlam bir inanç,iyi bir cesaret ve doğru bir dil lâzım...Her zaman kalabalık bir yönde giderken tek biri ters yönde yürüyerek dünyaya meydan okuyabilir ve bu da Üstad! Yürüdüğün dava, yürüdüğün yol seni yıldırmak için türlü türlü işkenceler sürgünler sayısız yanlışlar yapılsa da tek doğrun burada:)