Ahmed Saadavi, Iraklı yazar, şair, senarist ve belgesel yönetmeni. 2010 yılında 39 yaş altındaki en iyi Arap yazarları bir araya getiren Beirut39 listesine seçildi. Daha sonra Frankenstein Bağdat'ta romanı ile Arap Kurgu Ödülü'nü kazanan ilk Iraklı oldu, ayrıca Fransa Büyük Fantastik Kurgu Ödülü'ne layık görüldü, Uluslararası Man Booker Ödülü'nün finalistleri arasına girdi. Halen 1973 yılında dünyaya geldiği Bağdat'ta yaşıyor.
“As he looked closer, he detected something deeper: this wasn’t the face of Hadi the junk dealer; it was the face of someone he had convinced himself was merely a figment of his fertile imagination. It was the face of the Whatsitsname.”
Haberlerde, gazetelerde kaousun veya iç savaşın hüküm sürdüğü yerleri okur, ölenlere üzülür sonra yaşantımıza devam ederiz. Geride kalanları düşünmek gelmez veya bomba patlar, caddeler yıkıntıysa ona şaşırır, içerisindeki hayatların kaderini tahayyül edemeyiz. İşte bu kitap bombaların patladığı sokakları, o sokakların içindeki insanları ve hayatları. Gidememenin , anılarını söküp atamamanın hikayesi bir nevi. Korkudan ziyade bir hüzün kitabı bu. Beni derinden etkiledi.
Frankenstein'ın toplum yaşamına ve toplumsal olaylara yerleştirildiği güzel bir roman. Gayet akıcı ve keyifli bir kitaptı fakat kitabı okurken sürekli dizi izliyormuş gibi hissettim. Olay, tıpkı bir dizideki geçiş sahneleri gibi, parça parça okuyucuya sunuluyor. Roman türünde yazılmış bir senaryo gibi.. Belki bir gün dizisi de olabilir tabii, kim bilir!
Biraz önyargıyla okumaya başlamış olsam da Eskici Hadi'yi tanıdığıma ve hikâyelerine ortak olduğuma pişman değilim :)
Mary Shelly’nin malum yaratığını okuduktan sonra bu kitabı okursanız; hikaye etme, karakter oluşturma, toplumun olaylara tepkisi vs konusunda çok net bir Doğu-Batı kıyası yapabilirsiniz.
Bakın mesela en basiti; Mary’nin yaratığının çirkinliğine kimse tahammül edemezken, herkes can havliyle kaçarken,
Hadi’nin(daha korkunç ve iğrenç) yaratığının fanatikleri oluyor, intikam aldığı için kahraman ilan ediliyor, hatta ‘yeter ki sen yaşa’ diyerek canlarını feda edenler oluyor...
Kültür farkını (her anlamda) çok net gözlemliyorsunuz. Ne mutlu bize ki, ‘rengarenk’ bir dünyadayız. Her ne kadar ‘koca, yaşlı, şişko’ da olsa, öyle..:)