Kundera'nın o çok ünlü romanındaki kahramanı gibi, "hayatı o kadar hafif yaşamaya yetmiyor bizim gücümüz."
Ağır bir şekilde yaşıyoruz biz hayatımızı. Mutluluk kavşaklarında hafif manevralar yapamıyor, ağır hamlelerle mutsuzluğa ve pişmanlığa doğru yürüyoruz.
Taşımızı yanlış yana sürüyoruz.
İstediğimiz kadar mutlu olamayacağımızdan, terk edileceğimizden, sıkılacağımızdan, başkalarını üzeceğimizden, yaşadığımızın bir gün sona ereceğinden, dostlarımızın ya da ailemizin karşı çıkacağından, yalnız kalabileceğimizden korktuk.
Korktuk, çünkü bir oyun değil hayat.
Ya da, onu bir oyun gibi yaşayacak gücümüz yok bizim.
Bir başkasının hayatı olsaydı kendi hayatımız, neyin yaşanması gerektiğini nasıl da tereddütsüz söylerdik, "bunu yaşamalısın" derdik.
Ama bir başkasının hayatı değil hayatımız ve biz kendimize "bunu yapmalısın" diyemiyoruz.
Tam tersini yapıyoruz.
Korkuyor muyuz mutluluktan?
Yoksa yaşanmamış olanları yaşanmış olanlardan daha mı fazla seviyoruz?
"Ona sevdiğimi söylemeliydim" ya da "onunla gitmeliydim" dediğiniz anlar yok mu hayatınızda?
Niye demediniz, niye gitmediniz?
Korktuk, değil mi?
Garip bir soru bu.
Ama ya doğruysa?
Kim bu soruya "evet" diyecek, kim bu gerçeği kabul edecek, kim kabul ettiği bu gerçeği, kendi haçını taşır gibi sırtında taşıyabilecek?
Hepimiz gizli gizli, hayatımız boyunca çeşitli mutluluk kavşaklarından geçtiğimizi biliyoruz, genellikle o kavşaklarda ters yana döndüğümüzü de.
Niye sapamadık aslında sapmak istediğimiz yola?
Eğer hayatımız kaybetmeye pek de aldırmadığımız bir oyun olsaydı, zarımızı attıktan sonra, istediğimiz yöne sapar mıydık?
Niye sapmadık peki?
Hayatımız bir oyun olmadığı için mi?
Mutluluk yalnızca oyunlarda mı var?
Gerçek hayatta mutluluğa doğru yürünmez mi?
O mutluluk kavşaklarında ne engelledi bizi?
Niye bir mutluluğu kendi ellerimizle öldürdük?
O yaşanmamış mutlulukların hayaletleri arada sırada rüyalarınızda çıkmıyor mu ortaya ya da huzursuz yaz gecelerinde dağınık saçlarıyla gelmiyorlar mı?
Yaşanabilecekken yaşanmamış kaç mutluluk var hayatınızda?
Yaşanmışlardan fazla mı?
Yaşanmamış olanlar yaşanmışlardan fazla, değil mi?
Gecenin cini, bana dileğimi sorsaydı eğer, kimi çağıracaktım söyleyeceğim şiiri dinlemesi için?
Bana hayatınızı anlatsaydınız, size kimi çağıracağınızı söyleyebilirdim belki.
Size hayatımı anlatsam, siz bana kimi çağıracağımı söyleyebilirdiniz belki.
Mutlulukla aramızda kendimiz mi duruyoruz?