Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet Doğan Özeke

Ahmet Doğan ÖzekeNeyzenler Kahvesi Bir Neyzenin Hatıraları yazarı
Yazar
8.0/10
2 Kişi
9
Okunma
0
Beğeni
742
Görüntülenme

Ahmet Doğan Özeke Gönderileri

Ahmet Doğan Özeke kitaplarını, Ahmet Doğan Özeke sözleri ve alıntılarını, Ahmet Doğan Özeke yazarlarını, Ahmet Doğan Özeke yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Ebü’l-Hüda II. Abdülhamid’e olan bağlılığı ve hizmetlerinden dolayı Sultan’ın ihsanına ve iltifatlarına nail olmuş, Suriye, Bağdat, Basra ve Yemen’e kadar olan tüm Arap coğrafyasında Rifâî tarikatının gelişebilmesi için II. Abdülhamid tarafından desteklenmiştir. Sayyâdi sülalesi ve Suriye ve Halep bölgesindeki tüm Rifâi tarikatının en nüfûzlu aileleri Ebü’l-Hüda sayesinde askerlikten muaf tutulmuşlardır.
Aka Gündüz Kutbay, ölümünde de aynı aceleciliği gösterdi. Sabah sabah radyoya koşmuş. Vazifesi başında gitti. Şehitliği şüphe kaldırmaz. Bu neyzen milleti adam gibi ölmez zaten. Bir yolunu bulup şehitlik payesini kapıverir.
Sayfa 53
Reklam
Aka Gündüz Kutbay'ın bir de besteciği var. Ferahfeza saz semaisi. Aslında o da anonim. Birinci haneyle teslimi besteledikten sonra, diğer haneleri Niyazi Sayın'la Necdet Yaşar'a tamamlatmış. Bestekârlık bambaşka bir hadise. İşte Mes'ud Cemil. Koooskoca Mes'ud Cemil. Beste namına, iki şarkı, bir saz semaisi, bir sirto, bir de ne tür müzik olduğu münakaşa götürür 'Türk Raksı' diye bir hava. Halbuki bu adam çaldığı bütün sazlarda virtüoziteye erişmiş bir müzisyen. Öte yandan Şevki Bey, hayatında bir kere eline lavta vermişler onu da beceremediği için hırsından parçalamış. Bir daha ömrü boyu hiç saz almamış eline. Dedim ya bestekârlık bambaşka bir hadise.
Sayfa 55
Yılmaz Öztuna Tarihçiliği
Yılmaz Öztuna gibi, raftan kitap çekip kopya ederek tarihçi, aynı minval üzre müzikolog kesilenlerin kendisine 'Derbeder' demelerine bile şahit olmuştu.
Sayfa 54
Sırası düşmüşken şunu da söylemeliyim ki, rahmetli Süleyman Erguner, Türk musikisi radyolarda yasaklanınca, unutulan neyi Türk milletine hatırlatan ve tekrar sevdiren kişidir. Oğulları yaşattılar. 'Erguner Kardeşlerden Saz Eserleri' saatini hasretle beklerdik. Evet efendim Asaf ve Ulvi Abi'ler Türk musikisini yaşattılar. Ulvi Abi'nin oğulları da şimdi yeniden yaratıyorlar. Nasrünminallah...
Sayfa 66
Sözlerini dinleyen sanır Sokrât-ı sâni Çenene diyecek yok; fakat âsârın hani? Fikrin gibi kılığın darmadağın perişan. Gavs-i tahallûsumdur: adın olsun 'Hırpanî'
Sayfa 68
Reklam
Tıfıl olduğum cihetle, masadan bir dirsek mesafesi geri aldım sandalyemi. Büyüklerin masasına katiyyen dirsek konmaz. Aslında hiç oturmamak lazımdı ama, masa bizim. Onlar, üstümüze geldikleri için misafir telakki edilirler. Sırf kulak kesildim dinliyordum. Mutat hoşbeşten sonra, Hoca beni ocağa gönderip üç kahve söyletti. Benim adam hesabına konmadığım meydanda.
Sayfa 69
Sahhaflar'ın cami tarafındaki kapısından çıkınca, meydanlıkta ulu bir ağaç vardır. İstanbullu o ihtiyara, 'Çınar', altındaki kır kahvesine de, Emirgân'daki Çınaraltı Kahvesinden tefrik edebilmek için 'Çınaraltı' der. Belki cami kadar yaşlı, emsalini gölgede bırakacak kadar muazzam olan bu ağaç, kestane ağacıdır. Bildiğimiz atkestanesi. O zamanlar, ekâbirânın, Sahhaflar yorgunluğunu atmak ve aşinaları bulmak için rağbet ettiği bir mekândı. Şimdilerde 'Nataşa Pazarı' olmuş denilmekte. Fukara ağacın kaderinde randevu mekânı olmak da yazılıymış meğer.
Sayfa 69
O dostlar ki merdâne yaşayıp, mert öldüler. Kapkaranlık cehlime, nurlar veren güldüler. Ne yaşarsın Hırpanî?.. Görmez misin gidenler, Yaşarken ağladılar, ölürkense güldüler.
Sayfa 76
Süleyman Hilmi Tunahan'ın Enfiye Bağımlılığı
Dehşetli enfiye tiryakisiydi. Meşhur Süleyman Efendi (Tunahan) bulaştırmış. Halil'i neyden bir müddet uzaklaştıran da o. Bir sanatkâr hangi sebeple olursa olsun, sanatından uzaklaştırılınca, karakterinde de büyük değişiklikler oluyor. Demek ki sanatın bir çeşit bağımlılığı var. Halil'im de sazdan mahrum edildiği yıllar epeyce saldırganlaşmıştı. O zamanlar benim gibi, 'Şayet ibadet de edersek Allah neyimizi affedecek yahu?.. Rahman ismi güme gider' diye geçiştiren zındıklara fena halde çatardı. Bende hâlâ değişiklik yok. Zındık, hep o zındık. Halil'imin tarikatlere merakı vardı. Ama bilgisi yavan. Bir gün muhibbandan birinin evinde esrar çektik (O kadar mübalağa etme canım. İkimiz de o mereti ilk defa tadıyorduk). Geri dönerken, ben yolu kaybettim, Halil'im dünyasını. - Yahu Halil'im, doğru mu gidiyoruz? Bizimkinin gözleri kaymış, yol mol göresi değil. - Boş veeer!.. diyordu. Gökyüzündeee firazan olmak da vaaar...
Sayfa 41
37 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.