1944 yılında Amerika’nın Kekyntuc eyaletinde doğan Ayşe Aslı Sancar, Ohio’da büyümüş ve Ohio State Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirip, aynı bölümde yüksek lisans yapmıştır.
2 yıl öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Eşi Şener Sancar’la üniversite okurken tanışmış ve evlenmiş, 1969'da Müslüman olmuş, 1976'da Türkiye'ye yerleşmiştir.
1980'de Osmanlı'da Kadın ve Aile Dergisi'nde yazılar yazmaya başlamıştır.
Müslüman oluşuyla birlikte İslam’da kadının yeri hakkında araştırmalar yapmaya başlamıştır.Türkiye ve dünyada özellikle Osmanlı Kadını'nın hayatı hakkında karşılaştığı yorumlardaki çelişkiler ve kızının evliliğinde karşılaştığı sorunlar neticesinde, Müslüman kadının rolünü ve haklarını daha iyi anlayabilmek amacıyla; Müslüman bir toplum olması, günümüze en yakın zaman diliminde olması ve arşivleri sayesinde geniş bilgiye ulaşılabilir olması nedeniyle Osmanlı dönemindeki kadını ve toplum içerisindeki konumunu araştırmaya başlamıştır.
Eser "harem" ismini bazı yerlerinde yansıtıyor. Çünkü iki farklı kadının hayatındaki imtihanlardan bahsediyor. Bunlardan biri, Kafkasya'dan bir anda kaçırılıp saraya getirilen Sasa( Didenur), diğeri ise itibarlı Osmanli aile mensubu genç kız olan Cemiledir. Yaşadıkları ayrı ayrı anlatılıyor ve sonra kader onları bir yerde birleştiriyor. Kitabın kapağına bakılınca haremden ibaret sanılmasın. Didenur'un memleketinden getirilip, eğitim aldığı zaman zarfı haremdir.
Sürükleyici ve yersiz betimlemelerden uzak üslubu hoşuma gitti. Osmanlı adetlerini ve o dönemki hayatın Avrupai tarzindan etkilendiğini resmetmesi de güzeldi. Boğmadan yüzeysel bir dil kullanmış.
17.yüzyıla ait film izlemiş gibi hissettim :)
İki hayatın birleşmesi üzerine kurulu, dili aşırı basit bir kitap. Okurken çok ciddi bir merak uyandırmasa da kendini okutmayı başarıyor. Adına bakılınca harem hayatı ile ilgili gibi görünse de bence konunun harem ile bence çok az alakası var. Okuduğuma pişman değilim ama çok iyi veya hayatımda iz bırakabilecek bir eser değildi.
Bir Osmanlı hayranı olarak tek kelime ile diyebilirim ki; muazzamdı.
Elinize aldığınızda ansiklopedik bir kitap gibi gelebilir lâkin akıcı uslübu söz konusu.
Kitabın muhtevâsından önce mest olduğum tasarımdan bahsetmek isterim.
Renklendirilmiş sayfalar, zarif işlemeler, osmanlı albümleri, çizimler fevkalâde. Her sayfada ayrı bir motif, ayrı bir tezhip, apayrı bir sanat.
Parmaklarınızla gezinirken sayfalarda, dokunurken gözlerinizle hoş bir hissiyat peydâ oluyor. Nasıl güzel.
Kitabın başlangıcında Avrupa'nın zannettiği o efsaneler yine Avrupa'lı kadın seyyahlar tarafından bizzat hakikatiyle aktarılıyor.
Osmanlı'da kadının yeri, günlük yaşantısı, harem hayatı, inancı, öğrenimleri, hukukî hakları vs. herbir ayıntı ince ince anlatılmış. Öyle ki evinin içinden, kullandığı eşyalardan, sandığına koyduğu çeyizlere varana kadar tek tek anlatılmış. Tüm bunlardan dikkatimi en çok çeken husus saygınlığı, hürmeti, edebi, ikramı oldu.
Okurken günümüzle mukâyese etme hatasına düştüm. Ah nerde o zamanlar/insanlar...
Bazı sayfalar hüzünlendirdi, çünkü elde vardı; sıfır.
En azından ecdâda bakarak böyle bir devletin mirasıyız diye emânete sahip çıkabiliriz. Gönlümden herkesin okuması geçse de yalnızca nasîbi olan okuyacak bu kitabı.
O vakit.
İstifâdeli okumalar dilerim.