İslâmı terk eden ya da bir başka dini seçen kişi dinden dönme (irtidad) bazı kuşkulardan kaynaklanmışsa, dinden dönene (mürted) gerçek anlatılarak kuşkuları giderilir, sonra yeniden Müslüman olması önerilir. Seçiminde gene direnirse öldürülür.
Sultan I. Ahmed’in ölümünde Kubbealtı’nda toplanan Meşveret Meclisi’nde Sadaret Kaymakamı, Şeyhülislâm ve diğer ileri gelenler kardeşi Şehzâde Mustafa’yı tahta geçirdiler.[13] Ve bu toplantıda o tarihe kadar uygulanan “Ekber Evlâd” sistemi bırakılarak, Batı’da “Seniorat Sistemi”nde olduğu gibi, “ekber ü erşed” (hanedanın en yaşlı erkek üyesi) yeni padişah olarak tahta geçirildi. Dolayısıyla bu Meşveret Meclisi’nde saltanat’ın kime ve nasıl geçeceği hususu da bir kurala bağlanarak yeniden düzenlenmiştir. Meşveret Meclisi’nden çıkan bu kararın daha sonra değiştirilmemiş olması da Osmanlı Devleti’nin hukuka olan saygısını kanıtlıyor.
Osmanlı Devleti’nde de başlangıçtan itibaren Fatih Sultan Mehmed’in saltanatına kadar geçen kuruluş döneminde “cülûs” olgusu bir sisteme bağlı olarak devam etmemiştir. Bu tarihten sonra On yedinci yüzyılın ilk çeyreğine, Sultan I. Ahmed’e kadar Batı’da “primo genitur” olarak adlandırılan, bizde “ekber evlâd” (en büyük erkek evlâd)’ın tahta çıkarılması sistemi geçerli oldu.
Başta olan Padişah’ın bir emrinin (ya da isteğinin) kanunlaşması için onun “ferman” sürecinden geçmesi gerekmektedir. Bu bağlamda değerlendirilirse, Osman Devletinin, bir hukuk devleti olduğu ortaya çıkıyor.
Murad Bey’in culûsuna kardeşleri Halil ile İbrahim’in karşı koymalarıyla, kuruluşundan üç nesil ya da 60 yıl sonra Devlet, âdeta zorunlu olarak “ailenin ortak mülkü” genellemesinden çıkmış “hükümdar ve oğullarının malı”na dönüşmüştür.