Hegel, özbilincin, özneler arası farkındalığı gerektirdiğini öne sürer. Yalıtılmış bir bilinç, kendi bilincinde oluşu sürdüremez. Bilinç, ancak, kendisine dışsal bir nesne olarak sunulan bilinci alarak kendi kendisinin farkına varabilir. Fakat, gelişen bilincin bu aşaması, arzu biçimini aldığından bir çelişki doğar. Ortaya çıkan benlik, kendi arzusunun nesnesinin, kendisinden bağımsız olduğunu fark eder. Söz konusu nesne, bir "öteki" dir ve kendinden eminliğin gerçekliğinin sağlanması -benliğin orada, dünyada bulunan bir şey olarak kavranmasının sürdürülmesi- için bu ötekilik aşılması gereken bir şeydir.
Hegel, daha aşağı yaşam biçimlerinin bile, öteki olanı kendilerinin bir parçası haline getirerek aşma gereksinimine uygun bir biçimde davrandıklarını savunur; aşağı yaşam biçimleri, dünyada neye gereksinim duyarlarsa onu yiyip bitirirler. Fakat tam olarak kendi bilincine varmış varlıklar söz konusu olduğunda öteki ile zorunlu olarak birleşme, yiyip bitirmekten çok daha karmaşık bir ödevdir. Özbilinç, ancak, ötekini alt ederek, onun ötekiliğine son vererek kendinden emin olabilir. Arzunun yerine getirilmesi, bağımsız ötekiliği ortadan kaldırır. Benlik, kendi özbilincinin dünyada oluşuna, ötekinin bağımsızlığını ortadan kaldırarak nesnellik kazandırır. Fakat bu süreç, bu noktada, kendi kendini yenilgiye uğratan bir girişim gibi görülebilir; çünkü özbilincin varlığının kendisi, bu şekilde üstesinden gelinecek bağımsız bir ötekinin var olmasını gerektirir. Özbilinç, ötekinin kendisine dahil olmasıyla, bu kez de kendi varlığını tekrar kendisine yansıtacak bir dışsal bilincin olmayışı yüzünden çözülür.