“Tarihten ibret almayanlar, ona ibret olurlar” deyişi, Yahudi geçmişi ile hesaplaşmayı reddeden Yahudilerin içinde bulunduğu duruma çok iyi uymaktadır: onlar, Siyonizmin ve İsrail politikalarının içinde, o geçmişi tekrar eden köleler haline gelmiştir. Bugün İsrail devleti, -sadece Ortadoğu’daki değil, onun da ötesinde- bir çok ülkede zulme uğrayan köylü sınıflara karşı; 1795 öncesi Polonya’sında Yahudilerin oynadığı rolden hiç de farklı olmayan bir rol oynamaktadır. O da; emperyalist zalimin kâhyalığı rolüdür.
Yahudi adaletinin elinde bulunan Yahudi olmayan bir katil, öldürdüğü kişi (maktul) Yahudi olsun yada olmasın mutlaka idam edilmelidir. Ancak, eğer maktul bir gentile ise ve katilde sonradan Yahudiliğe girerse o zaman cezalandırılmaz.
Çok iyi bilindiği üzere, Osmanlı rejimi öncelikle Türklerin bizzat siyasal iktidar görevlerinden ve ordunun önemli konumlarından (Yeniçeri birlikleri) uzaklaştırılması prensibine dayanıyordu. Her iki önemli pozisyon da, sultanın; küçüklükten itibaren zorla alınarak özel okullarda eğitilen (Christian born) kölelerince dolduruluyordu. XV. Yüzyılın sonlarına kadar hiçbir Türk, ne Yeniçeri olabilir ne de önemli bir hükümet görevi alabilirdi. Böylesi bi rejimde, Yahudilerin kendi çevrelerindeki rolü, yeniçerilerin kendi toplumlarındaki durumuyla tamamen benzerlik göstermektedir. Hükmettiği insanlardan siyasi olarak tamamen ayrı olan bir rejim altında Yahudilerin konumu, en mükemmel seviyelerdeydi. Türkler’in ( ve Arnavutlar gibi diğer müslüman halklardan insanların) Osmanlı imparatorluğunun yönetici sınıfına girişlerine izin verilmesiyle birlikte, Yahudilerin konumu sarsılarak, düşüşe geçti. Ancak, devam eden keyfilikler! ve Osmanlı rejiminin MİLLİ OLMAYAN karakteri nedeniyle, bu düşüş çok sert ve hızlı biçimde olmadı!