Jacques Vaché, Fransiz ordusunda bir asker, bir dadaist.
1895'te doğan Jacques, Birinci Dünya Savaşı'nda cephede fiili çarpışmada yaralanır ve Nantes hastanesine kaldırılır. O hastanede, kafasında yeşermek ve ilan edilmek için artık gün sayan karamsarlığın çocugu dadaist Andre Breton'la tanışır. Breton, Vaché'nin isyancı karakterine ve kıvrak zekasına hayran olur. Bu tanışma her iki tarafı da derinden etkileyen bir dostluğa dönüşür ve Vaché iyileşip cepheye döndüğünde bile Breton'la ilişkisini kesmez. Ona mektuplar yazar. Savaşın insanin duygularını nasıl yerle bir ettiğini ve ne için, kimin uğruna savaştığını hiç anlamadığına dair muhteşem mektuplar yazar.
Sonrasında yine bir yalnız kaldığı otel odasına çok sevdiği üç arkadaşını çağırır. İntihar etmeye kararlıdır. Dostlarına zehirli kahve ikram ederek onları da kendi intiharına ortak eder.
"Bu yaratıklar dokuz saattir dans ediyor, Bayım." Ne kadar da yağlı olmalılar- (görüyorsunuz ki tüm bunlar erotizm için).
Yılan gibi kıvrılan, mavimsi, uyuklayan, inen, dolaşan, sönen alkoller.
Alevi
BEYİN KANAMAM!!
Mevsimler varken, vaat eden süsler zamanında, bizler neşeli, güç bela duygulu teröristlerdik. Her şey bize gülüyordu ya da hiçbir şey. Gelecek ise, damarlı güzel bir
5
yaprak, renkleri alıyor ve fevkalade boşluklar gösteriyor. Bütün ellerimizle dipteki saçların içinde ilerlemekten başka yapacak şeyimiz yok. Geleceğin yemeği petrolden bir sofra örtüsü üzerinde servis ediliyor. Fabrikanın mühendisi ve çiftlik sahibi yaşlanmışlar. "Bizim ülkemiz kalplerdir. Doludizgin bir hayat yaşadık.- Sevgili Andre birebir çizimler sizi üşütüyor. Bu romu Jamaika'dan getirttim. Görüyorsunuz değil mi hayvancılık çayırları gerginleştiriyor; diğer bir köşede sürülerimin tüyünü kırpmak için uykumu sayıyorum. Sabah kuşu hala sizin parabollerinizden biri."