– Bu da ana işte, diyordu. Benim de anam vardı. Zavallı kadın "köpekler bile ana olmasın" derdi. Demek analıktan, daha doğrusu benden o kadar canı yanmıştı.
İşte o sırada gözlerimin önüne geliyor. manzarayı garip bir var. Aç ve sefil. Bu şehrin acemisi. Babası bir köylü çocuk. Yol bilmez iz bilmez. Üstelik aç.
Hacıbaba işaret ediyor, o da ona. O çiğnen- meyen, ama tatlı alıyor ağzına Ben, bu görür gibi oluyorum. Uzaktan, çocukları ve ihtiyar adamı seyrederken o yoksul oğlancığın dayandığı ağaca da bakıyorum. :
- O çocuk ben miyim?
- Ceketimi, ayakkabılarımı burada bırakırım. O eski yırtık gömleğimi giyerim. Yolun köşesinde bir türbe var ya. Orası köşebaşı. Orada yere otururum. Elimi açar boynumu da bir tarafa bükerim.
- Eee!..
- Gelip geçenler "zavallı çocuk" derler. Ben de yalvarırım. Birer, ikişer kuruş verirler. Ben de ekmek alırım fazla para toplarsam peynir de alırım.
Yaşar öfkelendi. Kendisini tutamadı.
- Sen dilencilikten vazgeçmeyeceksin değil mi yalancı, diye bağırdı.