Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nuri Bilgin

Nuri BilginSosyal Psikoloji yazarı
Yazar
Çevirmen
Editör
9.5/10
10 Kişi
54
Okunma
10
Beğeni
3.073
Görüntülenme

Nuri Bilgin Sözleri ve Alıntıları

Nuri Bilgin sözleri ve alıntılarını, Nuri Bilgin kitap alıntılarını, Nuri Bilgin en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kimlik inşası
Kendinin bilincine varmak, belirli bir anda aniden ortaya çıkan veya miras alınan değişmez bir kavrayış değil, insanın gelişim süreci boyunca diğerleriyle etkileşim içinde öğrenilen, geliştirilen bir kavrayıştır.
Sayfa 78 - Bir tane basım var zaten...
Sadece bir tarafın ölülerinin sayıldığı her savaş soykırımmış gibi görünür...
Sayfa 104
Reklam
R. Ellison
"Ben görünmez bir insanım ... Bir insanın tözüne sahibim, liflerden ve sıvılardan, etten ve kemiktenim ve hatta aklımın olduğu bile söylenebilir.. Ben basit bir nedenden dolayı görünmezim, insanlar beni görmeyi reddettiği için "
Sayfa 27 - Bir tane basım var zaten...
İnsanlar kendileri söz konusu olduğunda her zaman objektif, tutkulardan uzak ve rahat değiller. Aslında, çoğu kez bunun tersi görülür. Kendi kendimizi koruma eğilimimiz güçlüdür. Benlik kavramımız konusunda taraflıyız; örneğin kendimizi betimlememiz veya tarif etmemiz istendiğinde, belirttiğimiz sıfat listesini olumlu bir tarzda yönlendiriyoruz; iyi çizgilerden başlama, bir kötünün ardından onu dengeleyici bir olumlu ekleme gibi, diğerleriyle kıyaslarımızda da kendimizden hoşlanma yanlılığı gösteriyoruz, örneğin, başarılarımızdan, başarısızlıklarımıza kıyasla daha çok sorumlu olduğumuzu düşünüyoruz.
Modernleşme, ulus-devletlerin kuruluşundan itibaren tüm dünyada temel bir politika olarak izlenmiştir. Kimi ülkeler yavaş, kimileri ise çok hızlı bir şekilde modernleşme sürecine girmişlerdir. Her ne pahasına olursa olsun bir an önce modernleşmeye çalışan ülkelerde, belirli bir çaba ya da illüzyon döneminin ardından beklenmedik tepkiler yükselmeye başlamıştır. Sonuçta bazı ülkelerde modernleşmenin başarısızlığı, bazılarında ise kontrolsüz bir modernleşmenin laneti denilebilecek bir durum ortaya çıkmıştır. Bu ülkelerde toplumsal değerlerin parçalanması, insanları bir arada tutan sosyal bağın gevşemesi ve sapmaların artması sonucunda kontrolsüz bir anomi belirmiştir. Bu durum bir yandan insanların korkularını pekiştirirken, diğer yandan yeni korkulara ve tepkilere yol açmaktadır. Sistemin içi ve dışı sürekli değişkenlik göstermekte, yeni "içler" ve "dışlar" belirmektedir.
İnsan zihni, çeşitli uyaran ve olguları, bizatihi kendi özelliklerinde kavramaktan ziyade karşıtlarıyla birlikte değerlendirerek daha kolay kavramaktadır. Örneğin bir insanın zekâsını, doğrudan kavrama ve ifade etmek yerine, çok akıllı ve çok aptal kutupları arasında tartarak değerlendirmeyi tercih etmektedir. Sanki dünyanın çeşitli nesneleri, olaylar ve durumları olduğu gibi insanlara da atfedilen herhangi bir özellik, ancak karşıtı ile birlikte alındığında daha kolay algılanabilir, kavranabilir ve yargılanabilir olmaktadır. Güzellik çirkinlikle, aktiflik pasiflikle, iyilik kötülükle karşıt kutuplu sıfatlar halinde ortaya konduğunda, zihinsel bir biçime sokulması daha kolaylaşmaktadır. Yargı konusu insanın kendisi veya grubu olduğunda da durum değişmemekte, bir başkasına, bir diğerine gerek duyulmaktadır. Nasıl ki burası başka yere, şimdi ya da şu an başka zamana karşıt olarak varsa, ben, ben olmayana, biz de biz olmayana karşıt olarak kurgulanmaktadır.
Reklam
Yabancı uzakta olduğunda eğlendiren, hoşgörülen; yakınımızda olduğunda ise rahatsızlık veren biridir. Egzotik bir yabancıdan daha rahatlatıcı, komşu yabancıdansa daha rahatsız edici bir şey yoktur. Yabancı, yaklaşmamalıdır.
Bugün topluma ilişkin gözlemlerimiz, büyük ölçüde mekanik bir toplum modeline doğru gittiğimizi ya da toplumun artık sosyal sisteme dönüştüğünü göstermektedir. Toplum bir makina gibi ve insanlar ise az ya da çok geniş bir alanda yayılmış bir yığının öğeleri gibi kavramsallaştırılmaktadır. İnsan, esas olarak bu sosyal alanı kaplayan şebekeler sisteminin fonksiyonel bir aleti olarak, kısmen de bu alanın serbest bir atomu gibi düşünülmektedir. Ancak, insanın kendi kendini yönetmesi olgusu, davranışlarında o kadar az yansımaktadır ki, bu olguya ilişkin net bilinci tamamen kaybolmuştur. "İnsanlar kendi bileşik eylemlerinin sonucu olan sosyal durumu veya dünyayı, sadece bir veri gibi algılamaktadırlar"{Dupuy.
Efendinin köle tarafından tanınması tek yönlüdür. Bu nedenle, etkisizdir. Efendi, köle tarafından kendilik bilinci olarak hiç bulunmaz. Yani Efendi, kendilik bilinci olmayan bir bilinç tarafından kendilik bilinci olarak tanınmıştır. Benzer fakat tersine nedenlerden ötürü, köle Efendi'de kendini tanımaz. Oysa, bilinç olarak, köle de tanınmak ister; korku o'nu bundan vazgeçirir, ama otantik bir kendilik bilinci olma isteği yok olmaz; demek ki köle kendisinde-kendisi için bir bilinçtir, yani gelişmesi, sahte bilinç aşamasında durmuş bir bilinçtir.
Sosyal temsiller birey veya grupların, karşılaştıkları gerçeklikleri yeniden inşa etme ve ona özgül bir anlam atfetmesine ilişkin zihinsel etkinlik süreç leri ya da bu süreçlerin ürünü olarak, belirli bir konuya gönderen kanaatlerin, tutumların, inançların, imajların ve enformasyonla rin organize bir bütünüdür. Belirli bir durumun objektif özellikleri, bireyin elinde hazır bir veri gibi bulunmadığı ölçüde, bireyin bu duruma ilişkin temsilleri, objektif veri gibi işlemekte ve onun davranışlarını etkilemektedir.
Sayfa 150Kitabı okudu
Reklam
Psikolog olmak kolay değil. Bir psikoloğun, kendini eline alıp bakma, egosunun ya da nefsinin kabarmalarına kapılmama, insanla uğraştığını bilip ‘ben artık oldum’ dememe, kendisini milat görmeme, egosantrizminin kıskacından sıyrılabilme, elindeki güce hakim olma, yükselen değerlerin insan koşulunun sadece bir yanı olduğunu kavrama konularındaki kapasitesi çok önemli.
Sosyal sistemin işleticisi kendisi ile kullanıcısı arasındaki ilişki tamamiyle gevşemiştir; tüm varoluşsal anlamını, tüm değerlerini yitirmiştir. İnsanın kolektif bir eyleme veya bir bütüne katılma kapasitesi, kendi eylemleri ile bu eylemlerin onun yaşamsal dünyasındaki sonuçları arasında bir bağ kurma yeteneğine bağlıdır; eğer bu korelasyon zayıf, belirsiz ise, eyleme yönelik motivasyonu kaybolmaktadır; bu, sosyal nedenselliğin gevşemesi olgusudur ve bir bakıma post-modern dünyanın oluşumunu ve öznenin ölümünü de açıklamaktadır {Moles}. Bu bağlamda karizmatik ilişki ya da ortak-yaşamsal ilişki, yakın düzene ait, doğrudan yüzyüze ilişkilerde yaşanan, birbiriyle temas halindeki varlıklar arasında söz konusu olan bir mekanizmadır. Geçişsiz bir ilişkidir. A'nın B ile ve B'nin C ile sıcak iletişimi, A ile C arasında zorunlu olarak herhangi bir sıcak ilişki içermez; bu ilişki yereldir. Oysa sosyal sistemde insanlar, genel olarak birbirinden soyutlanmıştır ve bu koşullarda ortak-yaşamsal ilişki zorunlu bir fazlalık gibidir.
Kimlik kavramının yükselişine tanık oluyoruz: Kimlik, geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında yükselen kavramlardan biri. ABD'nin sosyo-kültürel bağlamı içinde gelişen kimlik terminolojisi, tüm dünyaya ihraç edilerek medyatik, siyasal ve sosyal vokabülere nüfuz ediyor. Günümüzde kimlik kavramı, milliyetçilik, göç, din, cinsiyet araştırmaları ve etnisite araştırmalarında neredeyse vazgeçilmez bir hale gelmiş durumda. ABD dışında da dünyanın pek çok bölgesinde, evrenselci değerlere karşı farklı değerlere sarılış, küreselleşme süreçlerine karşı yöresel oluşumlarla direniş hareketleri gözleniyor.
-KİMLİĞİN YÜKSELİŞİ -KİMLİK TUTKUSU Dünyamız giderek çok vitesli bir yaşama alanına dönüşüyor. Kimileri, daha özgür olma adına, miras olarak aldıklarından ve mevcut kurumlardan bağını koparmak isterken kimileri, kendini bir mirasçı gibi görüyor. Birinci halde geleceğe yönelmiş, kişisel projelerin peşine düşmüş, verili olandan sıyrılmak isteyen bir insan, ikinci halde ise belleğine gömülmüş, ata buyruklarını düstur edinmiş ve yaşamı bir kader gibi gören bir insan portresi var önümüzde.
İNSAN İNSANA AYNADIR Sosyal psikologlar (Muzaffer Şerif, vb) insanların dünyayı algılamalarında, bir takım kıyas noktalarını kullandıklarını, örneğin bir mobilyanın boyunu, varsa bir metreyle ölçerek; yoksa kendi boyları veya karışları gibi bildikleri bir şeyle kıyaslayarak tahmin ettiklerini; hiç biri yoksa diğer insanların görüşlerine göre de ğerlendirdiklerini ortaya koymuştur. Günlük yaşamımızda kar şılaştığımız ve hakkında yargıda bulunduğumuz olayların pek çoğu için bir ölçme aracı veya kıyas noktasına sahip olmadığımız düşünülürse, bu olaylara ilişkin yargılarımızın diğer insanların yargılarına bağlı olduğu açıktır. İnsanların kanaat, düşünce ve inançlarının pek çoğu, bu şekilde, diğer insanlarla paylaşılmış ve hakikat değerlerini de bu paylaşılmışlıktan alan şeylerdir. Ama günlük yaşam içinde, genellikle bunları, sarsılmaz hakikatlermiş gibi görürüz.
Sayfa 140Kitabı okudu
128 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.