Beynimde iklimsiz papatyalar
ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde.
Sokakların gün batınca neden boşaldığını
ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum.
Konuşsam sessizlik / gitsem ayrılık...
"Biz ışıkla sözün tılsımında,
sabrın yankısında saklananlar.
Biz sesinden başka sokağı,
düşünden başka vatanı olmayanlar...
Biz yağmurlarda şemsiyesiz yıkananlar,
yakılanlar, yakınanlar...
Biz lanetli kişiler, ötekiler;
biz türkü söyleyenler!"
Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana.
Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına;
konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana...
Ve akşam, bir kez daha;
saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara!
“Bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”:
Çekmiyorsun!
l
Yağmur dalgın bir efkâr giyinir Ekim’de.
Kumrular sokağı‘nda çekilmiş bir diş gibi kalırım;
çekilmiş bir diş gibi
Diyarbakır’dan...
Ağrırım,
bağırırım
aldırmaz!