Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve son Cümle!
Başka yazarlar ne yaparlar? Aynanın karşısına geçip kulak memeleri ile mi oynarlar? Sonra da onları mı yazarlar. Ya da annelerini. Ya da dünyayı mı kurtarırlar? Bu sıkıcı tarzda yazmaktan vazgeçsinler ben onları dünyayı kurtarmış sayacağım. O durgun ve eski salya tarzında yazmaktan vazgeçsinler. Yeter! Yeter! Yeter! Okuyabileceğim bir şeyler yok mu? Var mı? Sanmıyorum. Bulursanız bana haber verin. Hayır vermeyin. Var. Biliyorum: siz yazdınız. Kalsın. Bir keresinde adamın birinden Shakespeare sevmediğimi yazmaya hakkım olmadığını anlatan uzun ve öfke dolu bir mektup almıştım.Gençler bana kanıp Shakespeare okuma zahmetine bile girmeyeceklerdi. Böyle bir konum almaya hakkım yoktu. Sayfalarca bunu söyleyip durmuştu. Cevaplamadım. Ama burda cevaplayacağım. Siktir git lan. Hem ben Tolstoy'u da sevmem. BİTTİ
Sayfa 119
Kendini bilmeye, daha sistemli okuyup yazmaya lise yıllarında başladı. İnsanın en deli çağlarıydı, isyanın ve aşkın kapılarının açıldığı bugünlerde İlhan da gönlünü mahalle arkadaşlarından biri olan Vacide’ye kaptırdı. Tabii o yıllarda gizli saklı ilerliyordu bu işler. İlhan da kalemine güvendiğinden Vacide’ye sürekli aşk mektupları yazıyordu. İçerisinde bazen kendine ait, bazen de büyük şairlerin imzasını taşıyan şiirler oluyordu. İşte bu şiirlerden biri olan İlhan’ın hayatını değiştirecek ikinci yolculuğa kapı araladı. Nazım Hikmet o yıllarda hapisteydi ve kitapları çoktan yasaklanmıştı. Şiirleri de el altından dolaşıyor ve bu şartlarda bile gençler onun dizelerini ezbere biliyorlardı. Bu gençlerden biri de İlhan’dı. Vacide’ye yazdığı bir mektubu Nazım’ın bir şiiriyle bitirdi. Vacide tehlikeyi ne bilsin, İlhan’dan gelen bütün mektupları çantasında büyük bir aşkla saklıyordu. Derken günün birinde okulda bir arama yapıldı ve Nazım Hikmet’in şiiri ortaya çıktı. Sonra ne mi oldu? İlhan o yıllarda okuduğu İzmir Erkek Lisesi’nden atıldı ve Türkiye’nin her yerinde okuma hakkını kaybetti. Bu kadar mı peki? Hayır, akabinde ‘’komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklandı ve koca koca adamların arasına hapse atıldı. Henüz 16 yaşındaydı.
Reklam
-Bir gün ünlü bir edebiyatçı olacağınızı çocukluğunuzda tahmin eder miydiniz? -Şiir yazmaya başladığım sıralarda ünlü olmaya çok imrendiğimi saklamayacağım . Fakat sonra sonra gerçek ünlüleri, yalancı ünlülerden ayırt etmeye başlayınca, bir okuyucu kitlesi tarafından sevilip beğenilmenin kolay bir şey olmadığını anladım ve bu anlayışla çalışmaya koyuldum . Hem , bırakın ünlü olmayı, gerçeklen güzel bir şey yazmanın insana ver­diği haz az şey midir? Üç beş edebiyatçı, beş on şiir okuyucusu tarafından bilinmeye ün denilemez kuşkusuz. Bugün az çok ünlü bir şair sayıldığım için ünü hor gördüğüm sanılmasın, hayır; sadece, ünün bir sanatçı için amaç olmayacağını, olmamasını söylemek istiyorum . Güzel bir anıtın dikildiği güneşli meydanda elbette gölgesi olacaktır.
Sayfa 12 - Can Yayınları 9. basım: 1994, İstanbul, Derleyen: Asım BezirciKitabı okudu
Hiç öleceğinize gerçekten, tamamen, zihninizle değil, bedeninizle inandınız mı? Şu kâğıdı tutan parmakların günün birinde sapsarı ve soğuk olacağını gerçekten hissettiniz mi? Hayır, elbette hayır ki zaten bu yüzden şu güne kadar onuncu kattan kendinizi atmadınız, yemeye, sayfaları çevirmeye, tıraş olmaya, gülümsemeye, yazmaya devam ettiniz...
Sayfa 183Kitabı okudu
Niçin siz de bir kitap yazmaya başlamıyorsunuz?" Erik güldü. "Hayır, bunu kastetmemiştim. Biraz köylüleşmiş olabileceğimi düşündüğümden değil. Kitaplarla ilişkim azaldığından değil. Bence bizlerin özellikle öğretmenlerin çalıştığımız malzeme öncelikle insan. Bana öyle geliyor ki, yerimiz bu anlamda çalışma masasının biraz uzağında. Hayatın ortasında bir yere aitiz biz."
:D sırf şu alıntı için bile okunmaya değer bu kitap.
“Yeter! Yeter! Yeter! Okuyabileceğim bir şeyler yok mu? Var mı? Sanmıyorum. Bulursanız bana haber verin. Hayır vermeyin. Var. Biliyorum: siz yazdınız. Kalsın. Bir keresinde adamın birinden Shakespeare sevmediğimi yazmaya hakkım olmadığını anlatan uzun ve öfke dolu bir mektup almıştım. Gençler bana kanıp Shakespeare okuma zahmetine bile girmeyeceklerdi. Böyle bir konum almaya hakkım yoktu. Sayfalarca bunu söyleyip durmuştu. Cevaplamadım. Ama burda cevaplayacağım. Siktir git lan. Hem ben Tolstoy’u da sevmem.   BITTI”
Reklam
Bu kitabı yazmaya oturduğumda, gökten inen bir elin kalemi alıp buradaki her kelimeyi benim yerime yazdığını söylesem, bana kim inanır? Kuşkusuz hiç kimse. Peki bu gerçek olsaydı bile, bir nebze olsun inanan çıkar mıydı? Kesinlikle hayır. Öyleyse mucize gerçek olsa da, yalanla aynı kaderi paylaşır
Uzun yazı ama İLGİNÇ bir olay
“Eski ve kapanmış bir çocuk kaçırma dosyası yeniden açılmış ve önüme gelmişti” diye devam ediyor hâkim bey. “O davadan yaklaşık dokuz yıl önce, İzmir’de ticaretle uğraşan, otuzlu yaşlarında Serdar Yolaçan’la eşi yirmi dokuz yaşındaki Sibel Yolaçan’m iki çocuğundan biri olan Ebru kaçırılmıştı. Kaçırılma olayı da şöyle olmuş: Bir haziran günü Sibel,
< “Yıllarca devleti temsil ettiğimi sandım.” “Sonra kendi kendime devletin beni temsil edip edemeyeceğini sordum. Bir baktım ki onlar beni temsil edecek dürüstlükte ve düzeyde değil. Bunun üzerine dünyadan elimi eteğimi çekmeye ve buraya gelip anılarımı yazmaya karar verdim. “ “Yazdınız mı peki?” “Hayır. Çünkü anladım ki bu ülkede sorun, bilgi ya da anlayış eksikliğinden kaynaklanmıyor. Öğretebileceğiniz hiçbir şey yok. Her şeyi sizden  benden iyi biliyorlar ama kötü niyetliler. Bu ülkede karar sistemini elinde bulunduranlara hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü halk salak ve saf. Halkın salak olduğu bir ülkede demokrasi de diktatörlük ve seçimle gelen krallar demektir. Bu yüzden ülkeyle bütün bağlarımı kestim. Kimin başbakan olduğunu bile bilmiyorum. Bugünkü serçe yavrusu başbakandan daha önemli. “ >
Sayfa 316Kitabı okudu
ilyada destanını yazmaya çalışırken Homeros!
-Zeytinyağı sağlığın anahtarıdır, prensim! -Adım Ramses. -Benimki de Homeros. -General misiniz? -Hayır, şairim.
Sayfa 282Kitabı okudu
448 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.