Kesinlikle, sadece insanları tüketmekle kalmayıp kültürlerini de kırdığından (bilhassa kültürlerini kırdığından) gidene dair bir şey bilmenin bile imkânları kısıtlı. Çünkü olanı çaldığı gibi, kalanı da çalıyor.
Merkezde sömürgeci var, her şey ona göre kurgulu. Dikey dizilime programlı, tüm eşitleri ve yatayları üst üste bindiriyor, kendi gözlerini çoğaltıyor, zorla dünyaya takıyor. Bakışı çalıyor. İnsanlar kendi dağlarına değil onun kendisini tepesinde konumlandırdığı yükseltilere inansın istiyor. İman etmeyeni aşağıya itiyor, algıyı çalıyor. (İçimden bir ses, düşüşü de çalacağını söylüyor.)
İnsanlar ölüyor, izlerini siliyor. Yaşarken adlarını çaldığı gibi onların, gidişlerini, yankılarını çalıyor. (Ki çalabilse ölümün kendisini de çalacak olan) sömürgeci, kulesinin temelini cenazelerle sağlamlaştırıyor.
-
(Ben de göreli büyüklerin kurguladığı metinler arasında birkaç gerçek parçaya rastlamayı ümit ediyorum, çalıntıların bana kakalanmasından korkarak. Tüm bu toprağı eşelemeler felçlileştirilen bedenimi diriltmek için.)