Sevgili Adsız
Nasılsın? Nasıl gidiyor? Uzun zamandır, bu hengâmede, görüşemiyoruz. Nereye yetişeceğimi şaşırdım doğrusu. Biliyor musun ben hiç iyi değilim, geçen bir kitapta şu alıntıya denk geldim: "Doğruluğundan emin olduğum düşüncelerin hayat karşısında paramparça olduğunu görmek çok yıpratıcı." Her gün bunun ağırlığı altında eziliyorum... Ah ah! Toplum, hastalık saçan ancak öldürmeyen bir virüs gibi her gün ruhumu kemirip duruyor. Yüzlerde sahteliğin ışıltısını, gönüllerde çürümüşlüğün o iğrenç kokusunu, sevdaların bir sakız kadar ucuzlamasını, doğruluğun ağızlarda kepaze edilmesini, kalplerin kuruluğunu görmüyorsan kendi bir sorgula. Ben her gün bu ızdırap yağdırıp dipsiz boşluklarda sürüklenen, sevginin, barışın, dostluğun kıymetini bilmeyen insanlar arasında ölüyorum... Sık sık kalabalıklar arasında kendimi düşüncelerimle çatışırken buluyorum. Sık sık bir sohbet esnasında kendimi düşüncelerin sisli ve kasvetli diyarında kaybolmuş buluyorum... İster istemez içimdeki o derin mezarlığa gömülüyorum. Düşüncelerimden çekip çıkaracak kimse de yok. Aman, bırak olmasın. Bunlar arasında yaşamaktansa ruhumun kuytu mahzenlerinde bir başıma kalmak daha huzur veriyor... Seni de bu karanlık düşüncelerde boğmak istemiyorum ancak beni de bir sen anlarsın. Hasret kaldık efendim hasret. Güzel kalplere, doğru sözlere, aydınlık gönüllere... Sanma bunları herkese açtığımı; her zaman için kalabalıklar arasında insanların dertlerini dinler dururum, kendi derdim yokmuşçasına... Çok da fazla uzatmak istemiyorum Adsız; kalbinin kapılarını sıkıca kapat, insanlardan soğuklar esiyor. Üşütür, üzülürsün.