Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yusuf

Yusuf
@yusufciya
Sıkı Okur
Hepimiz çukurdayız ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.
539 okur puanı
Kasım 2020 tarihinde katıldı
Kısa bir öykü
"Yorgun ve üzgün gidiyorum harap evime Yemin ederim deli yüreğimi senin şehrinden alacağım." — Yakın bir zamana kadar hissettiklerim tam olarak böyleydi. — Diyorum ya acının bu kadar yakıştığı birini, daha önce görmedim. — Bu kadar yakışmasını istemezdim. — İstemediğimiz pek çok şey var ama ben sadece seni istiyorum bütün bu gürültünün içinde. — Ben de seni. — Varlığın, varoluşumu anlamlandırıyor. Hep yanımda ol. — Sen de benim. Kelimelerle söylenebilecek her şey dökülmüştü dudaklarından. Sinenin derinindekilerine de kelimelerin büyüsü yetmeyecekti. Birbirini aydınlatan iki ışık misali saadete uzanan kapıdan beraber geçtiler...
Reklam
Bunu yazdığımdan beri tam bir yıl geçti. Bu süreçte 103 kitap okudum. Yanıldığım tek kısım kitapların rahatlatıcı olduğuna inanmak oldu. Rahatlatıcı değiller evet ancak insanın kendini keşfetmesi elbette ki sancılı bir süreç sonucunda olacaktı. Bu sancıları çektiğim için (çekmeye devam ediyoruz gerçi) pişman mıyım? Değilim; çünkü kitaplarda, hep o tuhaflığını hissetiğim ancak tanımlayamadığım yanımı yani kendimi buldum. Selam olsun bütün kitapseverlere. Vesselam.
Yusuf

Yusuf

@yusufciya
·
14 Mart 2023 21:04
İnsanların birbirini Kırdığı, hor gördüğü, kıskandığı, aldattığı Bitmez tükenmez gürültülü dünyada Kitapların korkutucu derecede sessiz Aynı zamanda rahatlatıcı Yalnızlığına doğru ilerliyorum.
Zamanın Esiri
Uzun zamandır yazamamanın ağırlığını taşıyorum içimde. İnsan bir kere yazıp da içindeki karanlığı tanıdıktan sonra bir daha eli kaleme gidebilir mi? Kelimeler, sinenin yanmış kömürü gibidirler. Kelimelerin içimizdeki ateşi birazcık da olsa dindireceğini düşünüyoruz ancak yazıldıkça o ateş daha da alevleniyor. Ateş bütün ruhumuzu sarıyor ve bizler o isli dumanında boğuluyoruz. Yazmadığımız zaman da birikmişliğin küflenmiş kokusuna tahammül edemiyoruz. Bu aralar katlanamadığım tek şey kendim. Kendimi dilini bilmediğim acıklı bir türkü gibi hissediyorum... İnsan, gözlerin dünyasından uzaklaşıp sinenin kuytularında bir başına düşününce ne kadar da yalnız olduğunu bütün acizliğiyle görüyor. İçindeki kuytuluktan sıyrılıp da göz dünyasına döndüğünde yalnız ruhların bedenlerindeki çokluğa inanmak istemiyor... Aynı yastığa kafasını koyan iki aşık bile sinenin kuytularında birbirine yabancıdır. Sanki herkes, kimse konuşup da bu iğrençliği haykırmasın diye doğmadan önce katiyen bozamayacağı bir anlaşma imzalamış gibi. Kendimi bu iğrençliğe şahit olmuş kalem gibi hissediyorum... İnsan; biraz nefes almak için durduğunda, yaşamdaki kurguların kendisine unutturduğu zamanın farkına vardığı an aklını yitirecek gibi olur. Ne var ki bu an çok da uzun sürmez. İnsan, hemen başka başka kurgular tarafından tekrardan zincire vurulur. Ben bu zamanda esir kalmış gibi her an zamanın kırbacını tadıyorum... Bilinmez, bu yabancılık hâli kime nasıl anlatılır? İçimde sancı gibi taşıdığım farkındalık kime gösterilir? Birikmişliğin küflü kokusunu kimler alabilir? Bilinmez...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Izdıraplı mektup
Sevgili Adsız Nasılsın? Nasıl gidiyor? Uzun zamandır, bu hengâmede, görüşemiyoruz. Nereye yetişeceğimi şaşırdım doğrusu. Biliyor musun ben hiç iyi değilim, geçen bir kitapta şu alıntıya denk geldim: "Doğruluğundan emin olduğum düşüncelerin hayat karşısında paramparça olduğunu görmek çok yıpratıcı." Her gün bunun ağırlığı altında eziliyorum... Ah ah! Toplum, hastalık saçan ancak öldürmeyen bir virüs gibi her gün ruhumu kemirip duruyor. Yüzlerde sahteliğin ışıltısını, gönüllerde çürümüşlüğün o iğrenç kokusunu, sevdaların bir sakız kadar ucuzlamasını, doğruluğun ağızlarda kepaze edilmesini, kalplerin kuruluğunu görmüyorsan kendi bir sorgula. Ben her gün bu ızdırap yağdırıp dipsiz boşluklarda sürüklenen, sevginin, barışın, dostluğun kıymetini bilmeyen insanlar arasında ölüyorum... Sık sık kalabalıklar arasında kendimi düşüncelerimle çatışırken buluyorum. Sık sık bir sohbet esnasında kendimi düşüncelerin sisli ve kasvetli diyarında kaybolmuş buluyorum... İster istemez içimdeki o derin mezarlığa gömülüyorum. Düşüncelerimden çekip çıkaracak kimse de yok. Aman, bırak olmasın. Bunlar arasında yaşamaktansa ruhumun kuytu mahzenlerinde bir başıma kalmak daha huzur veriyor... Seni de bu karanlık düşüncelerde boğmak istemiyorum ancak beni de bir sen anlarsın. Hasret kaldık efendim hasret. Güzel kalplere, doğru sözlere, aydınlık gönüllere... Sanma bunları herkese açtığımı; her zaman için kalabalıklar arasında insanların dertlerini dinler dururum, kendi derdim yokmuşçasına... Çok da fazla uzatmak istemiyorum Adsız; kalbinin kapılarını sıkıca kapat, insanlardan soğuklar esiyor. Üşütür, üzülürsün.
ÂLEMLERE RAHMET
Kaybolmuş beşer yol gösteren gerek Yetişti alemlere rahmet rüzgar gibi eserek Ekti sevgi tohumlarını binbir zahmetle Gösterdi hak yolu fedakâr mücahitlerle Ümmeti uğruna gönlünden dökülür yaşlar Yankılanır haykırışları bütün cihandan Tek damla kanına tüm kâinat yanar Güneşi-ayı koy yine de dönmez yolundan Düştüler peşine davası uğruna Sadık
Reklam
Benmişim
Ve ben karanlığa terk edilmişim bir başıma Düş zindanlarında prangalara vurulmuşum Gönül ırmaklarından sussuz bırakılmışım Gönül yaşlarından içmeye zorlanılmışım İçimin huzur veren ormanlarından biçilmişim Ruhun okyaşayıcı pınarlarından kurutulmuşum Yaşamın en tatlı yıllarında durdurulmuşum Sinenin derin kuytularına hapsedilmişim Her gün biraz daha sindirilmişim Her gün biraz daha yitirilmişim Her gün biraz daha öldürülmüşüm Ve her gün sinsice pusan merhametsiz katil Benmişim.
44 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.