Kendi ölümümüzü yaşamın kaçınılmaz gerçeklerinden biri olarak bir kez samimiyetle kabul ettiğimizde, ölümsüzlüğü dilemenin artık, elmas kadar sert ve sıkı bir vücut için can atmaktan ya da bir kuşun kanatlarında uçabilmekten daha fazla anlamı yoktur. Belirli bazı talihsizliklerin, aksiliklerin kaçınılmaz olduğu gerçeğini yeteri kadar güçlü kavradığımızda, onlar için endişe etme ihtiyacını artık duymayız. İmkânsız olduğunu kabul ettiğimiz şeyler için, onu öyle yapmanın beyhude olduğunu kristal berraklığıyla görebildiğimiz takdirde, yapmak için yanıp tutuşmayız. Ölüm, yaşamdaki en belirli şeylerin arasında olduğuna göre, bilge insan için en az korkulan şeylerin de arasında olmalıdır.
İlk başta her şey iyiydi, herkes mutlu ve memnundu; her şey illa tersine dönecek, başka türlü olamazdı zaten! Artık konuşarak bir yere varamazsın, harekete geçmek zorundasın.
nefretin insana neler yaptırabileceğini -onuru ve gururu için savaşan düşmanın ne kadar acımasız olabileceğini -edindiği tecrübeler sayesinde öğrenmemiş olsaydı, bütün olanları gerçekdışı bir hezeyan, hayal gücünün aniden düzenini yitirmesi, zihnin bulanıklaşması olarak değerlendirebilirdi.
Dünya onlara izin verdiği sürece güçlüler. Tek bir birey herhangi bir kavramdan daha güçlüdür her zaman, fakat kendisine inanmalı, iradesine sahip çıkmalıdır. İnsan olduğunu ve insan kalmak istediğini unutmamalıdır.
kendini bir kulenin tepesinde tarifsiz bir yalnızlık içinde hissediyordu. Yüreğinin derinliklerinde bu sis duvarını parçalamak, bir yerlerde uyanışın, aydınlanışın mesajını, yaşamın gerçekliğini, güvenliğini, kesinligini hissetmek istiyordu.