"çoğunun yaptığı gibi, fakat ben kitap satmak için yazmıyorum, ruhumun cesaretini bu Varoluş denen boklu sularda boğulmaktan kurtarmak için yazıyorum."
bereketli gecede baş aşağı asın
onları,
çocuklarını yakın ve ekinlerine saldırın,
karılarının gırtlaklarını kesin,
köpeklerini, domuzlarını ve uşaklarını vurun; öldürmediklerinizi köleleştirin;
siyasetçileriniz sizi kahraman ilan edecektir, uluslararası hukuk kurbanlarınızın
suçlu olduğuna hükmedecektir; onurlandırılacaksınız, madalyalar,
güveler ve minik
sivrisineklerle boğuşarak geçirilen
bu muhteşem gece yarılarında,
kadının arkanda
battaniyelerin altında kıvrılmış
onu artık sevmediğini düşünüyor;
bu doğru değil, elbette,
fakat duvarlar aşina
ve hep sevdim duvarları
övgüyle söz ettim duvarlardan:
bana bir duvar ver sana bir yol vereyim- karşılığında istediğim tek şey
buydu. fakat sanıyorum şunu kast ettim:
sana kendi yolumu
vereyim.
bir düşkünler evinin
aynı yöne bakan 55 yatağında
55 adam horlarken
zordur bir sone yazmak.
"işte, Ezra öldü, ve sonunda ben şaraptan biraya geçtim; sanıyorum büyük bir yazardı
ama ben okuma alışkanlıklarımda
o kadar tembelim ki,
kusursuz zorlamaların her türünden nefret ederim."
ıstırabımızdan
bir edebiyat yaratabilirsek
onunla
ne yaparız?
sokaklarda dilenmek mi?
küçük konforlarımdan hoşnutum
bütün diğer
orospu
çocukları
gibi...