Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

zeyy

zeyy
@zeyyobi
Seni sana seninle anlatacağız...
öğrenci
psikoloji
38 okur puanı
Mayıs 2023 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Bir fikrin hakikat oluşu, herkes için müşterek ve kendi kendisinin ayni olan bir realitenin değil, bizim iştihalarımızın emriyledir.
Reklam
Insan olarak bizler özümüzden ve aslımızdan bihabersek ve ya uzak düşmüşsek kendi kendimize de yabancılaşmışız demektir. İçimizdeki ontolojik yükselme potansiyelini, içgüdüsel olarak daima hissettiğimiz için, "aynı katta" kalmak, bir süre sonra bizi sıkar, içimizi daraltır. Bu durumda, doğal olarak ortaya çıkacak duygu ve kaygının, dıştaki tezahürü çoğu zaman öfke olabilir. Kaynağa, õze, birliğe ve tevhide doğru yükselememenin öfkesi.
Toplumsal hayat, dürtülerin dışa dönük yaşanmasını engellediği için, bunlar yön değiştirip "kendi kendini yok etme dürtüsü" olarak içe yöneltilir, böylece suçluluk duyguları oluşur. Tüm bu nedenlerden dolayı, insan kendi kendisine küskün bir hale gelmiştir. İçinde kötülük, kıskançlık, nefret ve hiddet taşır. Bastırılan bu duygular kimi zaman kamufle edilerek "sahte ahlaklılık" şeklinde topluma yansıtılır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bireyi büyük oranda oluşturan başlıca unsur bilinçdışıdır. Bilinçdışı, karmaşık duygu, düşünce ve dürtülerin hüküm sürdüğü, eski duyguların tekrarlandığı bir alandır. Böylece insan sürekli kendisini ve diğer insanları aldatarak yaşar. Vicdan ise tarihin bir döneminde, insanoğlunun saldırganlık dürtülerini denetlemek istemesinden kaynaklanır.
Nietzsche'nin insanı, kendi kendini aldatan fakat aynı zamanda “güç arayışı" dürtüsünün hükmü altına girmiş bir varlıktır. Güç arayışının yanı sıra, bilme ve gerçeği arama dürtüsü de vardır. Bu dürtü, belki de gizli kalmış ölüm dürtüsüdür
Reklam
Nesneye indirgenmiş, papağan gibi her tarafı boyanmış, estetik ameliyatlarla aslından kopmuş, bedeninin en kutsal yerleri kasap dükkânındaki etler gibi sergilenen, cüretkâr mini eteğiyle mahremiyetinin son sınırlarına kadar açılıp saçılan, seks objesi, "modern/çağdaş" kadın, aslında bir insanlık trajedisidir.
Aziz dost! Sen, tek bir kişi değilsin; sen, bir âlemsin! Sen derin ve çok büyük bir denizsin. Ey insan-ı kamil! O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır, dibi, kıyısı olmayan bir denizdir. Yüzlerce âlem, o denizde gark olup gitmiştir!
İnsandaki akıl ile varlıktaki aklî ilkeler arasında izomorfik [hemcins] bir ilişki vardır: İkisi de aynı kaynaktan gelir, aralarında bir tetabuk ilişkisi vardır ve birbirlerini bütünlerler. Kant'ın veciz ifadesiyle söyleye- cek olursak "başımın üstündeki yıldızlı gök kubbe ile içimdeki ahlak kanunu", aynı ontolojik akliyete dayanır. İkisi de bizi kendine hayran bırakır. İkisi de bizden iyi, doğru ve güzel olmamızı talep eder.
Wittgenstein, "Gizemli olan, dünyanın nasıl var olduğu değil, var olmasıdır." derken haklıdır. Temel mesele nasıl değil, neden meselesidir.
Modern tüketim kültürü bize özlenecek bir şey sunmuyor. Sadece arzu ve heveslerimize hitap eden tüketim malzemeleri sunuyor. Bu ise insanı mutsuz, tatminsiz, eksik ve rahatsız bir varlık hâline getiriyor.
Reklam
Özümüzü yüksek değerlerde, yüksek ahlakta, yüksek sanatta, aklımızda, kalbimizde, ruhumuzda ve var olmanın anlamında değil; hazlarda, arzularda, sınırsız tüketim döngülerinde, birkaç dakikalık şöhret anlarında, beğeni toplama çılgınlığında ve sanal dünyaların sunduğu sonsuz tatminsizlik hållerinde aramamız isteniyor bizden...
Derinlik kazanmak sabır işidir, sebat ve metanet ister. Fikir İşçiliği gerektirir. Fikrî namusuna sahip çıkmayı gerektirir.
İlgi ve alakamızın çok fazla talibi var bu dünyada. Her şey bizi bir yerimizden çekiştiriyor. Madde dünyası, magazin dünyası, moda dünyası, estetik dünyası, sosyal medya, siyaset... hepsi insanları her daim bir yerlerinden tutup bir yerlere götürmek istiyor. İnsan hangisine bakacağını, hangisine odaklanıp ne yapacağını bilemez hâle geliyor. O yüzden insanları bocalar, sersemler, ayakları dolanır hâlde görüyoruz. Bir şeyi tamamlamadan diğerine atlamaya mecbur bırakılan ve bu yüzden de her şeyi yarım yamalak yaşayan bir insanlıkla karşı karşıyayız...
Oysa insanların ihtiyaçları değil, arzuları sonsuzdur. İhtiyacın olandan daha fazlasına sahip olduğunda daha mutlu, tam ve mutmain olmuyorsun. Sahip olma arzun kamçılandıkça daha fazlasını istiyorsun..
Geçici olanda mutluluğu aramak, insanı mutsuzluğa mahkûm ediyor.
İnsanın özündeki en büyük tehlike, kendi kendini yok edecek potansiyele sahip olması. Varlık âleminde başka hiçbir canlı türünde olmayan fena bir özellik bu. İnsan kendini araçsallaştırmaya, nesneleştirmeye, metalaştırmaya başladığında varlığın anlamını da kaybetmeye mahkûm olur
248 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.