Bir şehirdeki yardım kuruluşu sayısına bakarak oradaki sömürünün düzeyini ölçmek de mümkündü. Buna göre kapitalizmin başkenti olan New York hayır işi sektörünün de merkeziydi. Ne de olsa bu sektör ancak gelir adaletinin bulunmadığı yerlerde serpilebiliyordu. Bireyin sosyal devlet tarafından korunmadığı coğrafyalar bu iş için idealdi. Çünkü o bölgelerde devlet aradan çekilmiş, yoksullar zenginlerin insafına bırakılmıştı. New York bunun en iyi örneğiydi.
Geçmişte birileri kitle imha silahlarına sahip olduğu yalanıyla Irak'ı işgal edip bir milyon insanın ölümüne yol açtığı için bugün başkaları dünyanın yuvarlak olduğuna bile inanmıyordu. Haksız da sayılmazlardı. Çünkü bunca insanın tek bir yalanla katledildiği dünya, ancak düz ve kanlı bir daire olabilirdi. Tam da bir arena gibi! Bu yüzden dünyaya geldiğinden beri insan insanı öldürüyor ve yıldızlardan başka seyircisi olmayan bu vahşet asla bitmiyordu.
“Ey güzel Allahım, çalmayacaksın, öldürmeyeceksin buyruklarını verirken gel bizden biri ol; acı çekmek, herkes yaşamayı isterken ölmeyi istemek ne demek, gel bir de bizim gözümüzden gör."
Seçimlerim oldu. Hayat bize seçim yaptırır. Çocuktum. Būyüdüm. Okudum. Öğrendim, yaşadım. Seçtim. Hayat, seçimlerimizin güzelliğiyle değil, bu seçimlerin acı sonuçlarıyla hatırlatıyor kendini. Sonuçlar bazen çok ağır olabiliyor.
“Kitaplar da pahalıydı artık. Her şey pahalıydı. Memlekette hayat pahalıydı. Bir tek ölüm. Ölüm, köşe başında koluna girecek o talihsizi bekliyordu. Ölüm ucuzdu.”