Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

MBA

MBA
@_MBA_
Kendinden geçmiş dünyamda yeniden işlenen ruhum
51 okur puanı
Mart 2020 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
İçimde çok büyük arzular var fakat hepsi sahte hissettiriyor.
Reklam
Nedenini anlamadığımız bir döngü içerisinde yaşadığımızı fark ettiğimiz zaman isyan etmeye yanaşır oluyoruz. Neden sürekli bunu yaşıyorum diye. Sürekli aynı şeyi yaşıyorsanız hala almanız gereken dersi almamışsınızdır. Hayat sizi bu hatanızı aşana kadar sınar ve aştığınız zaman gerisi büyük bir ferahlama ile gelir. Ne zaman ki döngüde olduğunuz olaya karşı kendi gücünüzü toplar, yıkıcı darbeyi bu sefer siz atarsınız o zaman hayatta size ayaklarınız üzerinde durmanın refahını sunar.
İletişim kurmaya çalışırken sizi dinlemeyen insanlar genelde ben seni dinliyorum ama sen beni hiç dinlemiyorsun cevabını verir. Beklentilerinizi ve arzularınızı sinsi sinsi küçümsemeye ve bunu size empoze etmeye başlar. Peki ya insan karşılıklı anlayışın olmadığı toksik bir ilişkide kendini neden zorlar? Bence bu durumda olan herkes gönlünde bu sorunun cevabını biliyor ve bundan kaçınıyor. Kendinize sormanız gereken tek soru ise nereye kadar kaçmayı düşündüğünüz neden kaçtığınız değil. Öğrenmeniz gereken bu dersi öğrenene kadar yaşamaya devam edeceksiniz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayatınızda hiçbir zaman almadığınız saygıyı karşınızdakine vermekle vakit kaybetmeyin.
Kimi insanlar var ki ne kadar zorluk yaşarsa yaşasın bu süreçte yaşadıklarının kendisine ait olduğunu bilir ve acısını etrafından çıkartmaya çalışmaz lakin kimi insan vardır işte o insanlar kendi hayatlarını bile isteye zorlaştırır ama kabullenmez. Elinde olanı anlamaz zaten elindekileri de yıpratır. Yapılan şeylerde kendisine dönüp bakabilme yetisine sahip olmayan bu insanların ağzından çıkan ilk söz karşısındakine saplamak istedikleri bıçaklar olur. Bu tip egoist insanlar yalnızlıklarını güç olarak görür ve çevresinde onu sevdiği için var olan kişileri ne kadar yıprattığını anlamaz, hiç gitmeyeceklermiş gibi devam ederler. Manipülatif insanlar olmaları en ortak özellikleri. Anlayışsızlıklarını örtmek için sizi anlamasalar dahi anlıyor gibi davranarak onlar hakkında olumlamalar yapmaya başlamanızı sağlarlar. Suçluluk psikolojisini size enjekte eder ve istedikleri gibi yönlendirirler.
Reklam
Herkes kimin nasıl bir acı ile baş ettiğini bilmeden insanların hayatına dil uzatır olmuş.
MBA tekrar paylaştı.
"Yalnızca benim hoşuma gitmek için bir şeyler yapacak birine, hele bir erkeğe asla saygı duyamam. Kişinin öncelikle yaptığının doğru olduğuna inanmasını isterim."
Sayfa 45
Kâmran söylesene bana insanlar neden Çalıkuşu olmamı sevmiyorlar?
Yalnız olduğunu bilmek ile hissetmek arasında çok büyük bir fark var.
İçimde öyle ağır bir yük var ki bunu nasıl anlatabilirim ben bile bilmiyorum. Kaybetmenin ardından getirdiği yalnızlık meğerse insanı çok derinden etkiliyormuş. Her seferinde daha da derinden sorgulatıyor. Acaba daha farklı olabilir miydi? Daha çok arayabilir miydim? Nasıl olduğunu sorabilir daha çok vakit geçirebilirdim. Yaşlandıkça insanlar daha çok çocuklaşıyordu ama biz bunlara tasalanıp durduk. Anlayamadık ki bunun ne çok kıymeti varmış. Bilemedik ki tekrardan onlarla uyumanın ne kadar değerli olduğunu. Bir tebessümün kıymetini. Yapmadık yapmamız gerekenleri. Konuşmadık sormadık duymadık görmedik. Ruhlarımız fani zevklerin peşinde bencilliklerimiz için çırpınırken düşünemedik ölüm nedir ne zaman gelir. Diyemedik bazı şeyler ansızın gider. Aslında hep biliyorduk ama göz ardı ederek yaşadık. İnsan sonrasında elinde hiçbir şey ile kalıyor. Pişmanlıkları ve kalbindeki bu yük ile bomboş, yapayalnız... Neden seni çok seviyorum demek bir külfet haline geldi? Neden ebeveynlerimiz bize sevgi göstermenin bu kadar zor bir şey olduğunu öğretiyor. Çok mu zor minnet etmek, özür dilemek sevmek ve sevilmek. Büyüğü ve küçüğü fark etmeksizin çocuk olabilmek. Neden farkında olmadan bastırılmış duygular ve görünmez kalıplar içerisinde yetiştiriliyoruz? Bunun sonunda giden gittikten sonra diyebildiğimiz tek şey değer miydi? Şimdi soruyorum ben de değer miydi bunca şeye?
Reklam
Bir kar tanesinin yanağıma kondurduğu buse gibiydi vedası. Soğuk ama yakıcı, iç gıdıklayan ve ürpertici. Düştüğü yerde oluşturduğu o hissiyatı özlettiği gibi ardından getirdiklerindense korkutuyor.
Küçük meselelerde aklını dinle, büyüklerdeyse yüre­ğini. Mutluluk Dediğimiz Şey kitabında Sigmund Freud bu şekilde söylemiş. Bu cümleyi okuduktan sonra küçük olan şeyler de dahi ne kadar çok vicdanlı davrandığımı fark ettim. Bu yüzden ne kadar çok mutsuzluk yaşamışım. Hayır diyememek gibi bir şey bu. Hislerimizin sorumluluğu altında karşımızdakiler ezilmesin diye ezilip duruyoruz. Bunu bıraktıktan sonra insanlara ayrı bir özgüven geliyor.
İnsanlık denilen şey bu kadar karmaşık olmasına rağmen anlamak için bunca çabayı sarf ediyor olmak ne kadar doğruydu acaba? Anladığımızı sandığımız hisler ne kadar anlaşılmıştı, gerçekten anlamış mıydık yoksa anladığımıza inanmak mı istemiştik? Gerçek doğru nedir? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişiyorken asla peşini bırakmıyoruz. Kendi kabul ettiklerimizin ötesini görmekte zorlanıyor kabullenemiyoruz. Somut şeylerin bile gerçekliğini bazen sorguluyorum içimde oluşan ruhani ya da sadece sinirlerime bağlı olan bedensel reaksiyonları nasıl anlayacağım? Hatta en komiği olan şunu sorayım, bu soruları sorarken cidden bir şey hissedebilir miyim? Anı yaşamak için yaşıyoruz, psikolojik olarak kendimize motive olan bir sürü şey söylüyoruz fakat sonunda ne kadar yapıyoruz ne kadar bununla var oluyoruz? İnsan yeni tanıştığı birisine kendisini gerçekten gösteriyor mu yoksa olmak istediği kişiyi mi anlatıyor? İnsanlar olmak istediği kişiler olamadıklarını biliyorlar ve bunun bilinciyle içten içe perdeleri çekiyor arkalarından yaşıyorlar. Önde bir sahne arkada gerçekler. Kendi benliğimizle olan yüzleşmelerimiz bile kendimizi avutmaya çıkıyor. Bunu bile bile kendimize kızmıyorken başkalarına nasıl kızabiliriz? Kızmamalıyız ama kızıyoruz. Ardındaki yanlışı yaptığımızı biliyor olmanın rahatsız ediciliği ile kaçınmaya çalışıyoruz. Kim ki ahlaksızlıktan çok bahsediyorsa en büyük ahlaksızlar onlardır demişler aynı bu misal.
Gösterilmeyen ve hissettirilmeyen sevgi, sevgi değildir.
425 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.