Eşsiz bir kitap Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı
Kurmaca karakterlerini gerçek gibi kurgulaması, eserlerinden bahsetmesi Bolano’nun alametifarikası. Bu kitabında ise başat öge. Kurmaca aydınlar, yazarlar üzerinden nazizme dikkat çekiyor.
Müthiş bir yaratıcılık…
Bir faşizan yazarlar - şairler antolojisi gibi.
Kurmaca karakterlerin kısaca
Yataklar beyaz, incecik perdeler beyaz, hiç çiçek
yok, kitap yok, iş yok, sadece zihinsel ölüm. Suratlar mutluydu. Umutsuzluk sakinlik getirmisti. Pencereler hiç açılmıyordu. Kurallar, kıyafetler, yaşam sistemi, ordununkilerdi.
“Bu illete ‘edebiyat’ yüzünden tutuldum.” Kocaman bir memeye dönüşen David’in çıkarımı bu. Her yıl derslerinde okuttuğu Kafka’nın Dönüşüm’ü ile Gogol’ün Burun’unun etkisinde kaldığı ve sözcükleri yaşama dönüştürerek onları bile aştığı görüşünde. Bense Freudyen yaklaşımdan çok uzaklaşamadım, kastrasyon anksiyetesi mi o
Philip Roth okumamıştım, #canmodern diziden @sirinetik dizi editörlüğünde #seçkinselvi çevirisiyle Meme yayımlanınca artık okumalıyım dedim. Altmış sayfa olması ve eğlenceli anlatımı da bonus. Biraz daha Roth okuyacağım, sonucu merak ediyorum. İlginç kitaplar bekliyor sanki beni…
Ann Quin de bu grupta. Johnson’ın kitabı da yeni yayımlandı,
Christie Malry’nin Dünyayla Hesabı çok beğendim ve Quin’i sipariş verdim. Bu grubun yazarlarıyla iyi anlaşacağım galiba
Yağmurdan Sonra Avrupa’yı da deneysel olduğu için merak ediyordum, pek de
Necib Mahfuz, Nobel Edebiyatı Ödülü alan ilk Müslüman ve Arap yazar. Birçok Arap ülkesinde kitapları yasaklı olan Mahfuz’un, baskıcı bir rejimde yaşadığı zorluklara ödülle birlikte bir yenisi daha eklenir; Hakkında ölüm fetvası çıkar. Kahire’de evinin önünde uğradığı bıçaklı saldırıda sağ kolundan yaralanan Mahfuz, sonrasında yazmakta güçlük çekse de yazmayı bırakmaz. Daha detaylı biliyorsunuzdur bu konuyu, yine de yazmak istedim. Baskıcı bir rejimde sert eleştiriler yapmaktan çekinmemesi, üstelik halkın hassas olduğu inanç gibi konularda yazması ve bunu tehditlerin eşliğinde yapması bende büyük saygı uyandırıyor.
Mumyanın Uyanışı @mehmethakkisucin ‘in Arapça aslından yetkin çevirisiyle #canmodern diziden @sirinetik editörlüğünde yayımlandı. Antik Mısır’la ilişkili beş öykü yer alıyor. Bazı öyküler masalsı, antik bir hikayede anlatsalar meseleleri zamansız! Yönetenlerin güç tutkusu, insanların açgözlü hırsları ve halkın ezilmişliği öykülerde öne çıkıyor.
Necib Mahfuz umarım daha çok okunur
Televizyona Dair yeni yayımlandı, 1956-2015 arasındaki yazıları yer alıyor, onu arada okurken bir Eco kurgusu okumak istedim. Önceki Günün Adası’nı okudum, beni en zorlayan Eco romanıydı.
Anlatım olarak diğer kitaplarına göre daha katmanlı yani teknik olarak daha çok beğendim. Anlatıcı el yazmalarından yola çıkarak Roberto adlı bir karakterin yaşadıklarını kurguluyor. Umberto Eco’nun bahsettiği konular çok fazla, ve bir yerde beni aştı. Zorlandım o teorileri anlamakta ancak meraklısı çok severek okur. Benim Foucault Sarkacı’nı merakla okumam gibi. Yani Eco bilgiye fazla yer veriyor, meraklısı için daha çekici oluyor kitapları.
Önceki Günün Adası, Otuz Yıl savaşlarının olduğu dönemde geçiyor. Roberto adlı bir gencin batan bir gemiden kurtulup başka bir ıssız gemiye çıkmasıyla başlıyor. Geriye dönüşlerle Roberto’nun bu duruma nasıl geldiğini öğreniyoruz ve bu gemide yaşadıklarını okuyoruz. Coğrafi keşifler, doğa felsefesiyle şekillenen diyaloglar, din, astronomi, coğrafya kitabın teorik yönünü oluşturuyor. Evrenin sıfır noktası teorisi, başlangıç meridyenin diğer tarafında gün farkı olması kitabın ikinci yarısında yoğunlukta, kitabın adı da buradan geliyor; Önceki Günün Adası. #kemalatakay çevirisi
İlk defa bir Eco romanı okuyacaksınız bence Gülün Adı ile başlayın, ilk yüz sayfa sabredin ve sonra keyfini çıkarın:
“Robert Walser’e tosladım, birçokları, başka yüz kişi arasında: En canlı olanı o.” #eliascanetti
Robert Walser’in kitaplarının baskısı yoktu, @canyayinlari yeniden yayımlıyor. Walser için yazdığı gibi delirdi diyebiliriz sanırım. Karakterleri uyum sağlayamayan, itaati reddeden, toplumla çatışan ve lüzumsuz (Rus edebiyatı) ya da aylak diye adlandırılan tiplemelerden. Yeni okuduğum kitabı Tanner Kardeşler’de de bu karakterin adı Simon. Birçok yazarı etkileyen Walser, hayatının son yirmi sekiz yılını akıl hastenesinde geçirmiş. Enrique Vila-Matas’ın bu dönemle ilgili bir kitabı da varmış, çevrilse de okusak. Vila-Matas’ın kitaplarında Walser sık geçer, Bartleby ve Şürekası’ndan bir alıntı paylaşmak istiyorum. “Robert Walser’in tüm eserleri, yirmi yedi yıllık belirsiz sessizliği de buna dahil, bütün hedeflerin beyhudeliğini, kendi yaşamanın boşluğunu anlatır.” Walser keşke daha çok okunsa…