Birinci Dünya Savaşı meydanlarında, askerler korkunç psikolojik acılar çektiler. Öyle ki nörologlar, psikiyatristler, doktorlar, hemşi­ reler ve diğerleri, tehlikeyi anlamak ve tedavi etmek için mücadele ettiler. Savaşın sonunda zihnen travmatize olmuş ancak fiziksel yara almamış askerler vardı -bazıları cepheye yaklaşmamıştı bile- felç­ liler, körler, taş kesilenler, başı dönenler, unutkanlaşanlar, dehşete kapılanlar, halüsinasyon ve kâbus görmeye başlayanlar vardı. Birinci Dünya Savaşında sadece Müttefik Kuvvetleri arasında 1,6 milyon asker, zihnen yaralandı. Psikanaliz, bilinçdışındaki eski çatışmaların bazen çocukluğa uzandığını öne sürerek, bu yeni fark edilen savaş sonrası nevrozuna açıklama getirdi. Diğerleriyse, hasta numarası yapıldığından şüphelendi. Hasta bakıcılar, etkilenen askerleri ya­ tağa aldılar, yalnız kalma hapsi ve disiplin cezaları, elektrik şokları verdiler ve askerlerin sağlıklarına tekrar kavuşmaları için karakter oluşturma konuşmaları yaptılar.
Sayfa 55 - Pegasus yayınları Ocak 2018Kitabı okuyor
1. Dünya Savaşı ve İstanbul
* “Ah caaanım İstanbul!” “Canım İstanbul’um…” İstanbul, pencereden göründüğü kadarıyla, ağır yaralar alarak yere serilmiş bir erkek gövdesine benziyor; gezgin satıcıların akşam alacasının derinliklerinde yükselip alçalan anlaşılmaz sesleriyle sanki inliyordu. *
Sayfa 46 - Ketebe Yayınları 1.Baskı Aralık 2022 İstanbulKitabı okuyor
Reklam
1.dunya savasi
Suriye Fransız mandasına bırakıldı. Filistin ve Ürdün İngiliz yönetimine geçti.
Emrah Safa Gürkan için kaynak önerisi
Ortalama vatandaşı ya da ortalamanın üstündeki nüfusu temsil ettiği düşünülen bir kitle, yani 1. Dünya Savaşı sırasında çok sayıda asker üzerinde yapılan ilk geniş çaplı zeka testleri de dahil olmak üzere çok sayıda eski sosyal-bilimsel araştırma Amerikan halkının önemli bir kısmının IQ'sunun düşük olduğunu ortaya çıkarmıştı. Art arda gelen benzer veriler yüzünden 1920'li ve 1930'lu yılların birçok önemli sosyal bilimcisi yönetimin toptan değiştirmesi çağrısında bulunmuştu.
415 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
#ahmethamditanpınar #huzur günaydınlaar.. ben yine sayfaların içinde bazen kaybola kaybola, bazen soluklanmak için biraz dinlene dinlene, biraz anlatılanları ordan burdan araştıra araştıra bir tanpınar eserini daha bayıla bayıla okudum bitti dostlarım.. huzur.. huzurun değil huzursuzluğun kitabı.. nuranla mümtaz'ın aşkı gibi görünse de arka planda cumhuriyet dönemi ve ikinci dünya savaşı öncesi türkiyesinin, istanbul'un, insan psikolojisinin derinlemesine ele alındığı muhteşem bir metin ve benim de mümtaz'da tanpınar'ı en çok bulduğum eser.. aslında başlangıcıyla sonu arasında 1 günü, aralıklarda geçmiş aylara döne döne yazılmış bu zamanda yolculuğu ben 8 gün gibi bir sürede tamamladım ve bu süre içinde hem istanbul'u hem karakterlerin psikolojisini karış karış gezdim.. huzur'u tamamlamak için en kilit isimlerden biri olan suat'ı da mektubuyla birlikte okudum,anladım,kabullendim -suat'ın mektubu- ve bu eşsiz eser benim için unutulmaz iyiliklerim arasına girdi... ahmet hamdi tampınar'a hayranım.. donanımına, sanat edebiyat musiki hakkındakini bilgisine, saygı duyduğu yazarlara metin arasında verdiği selamlara ve okurunun ufkunu açıp hep olduğu yerden daha öteye taşımasına; başkalaştırmasına.. bayılıyorum. onu okumayan erteleyen varsa lütfen tanımak tanışmak için daha fazla beklemesin.. hakkını vermenizi ve çok çok severek okumanızı isterim. saatleri ayarlama enstitüsü kadar, henüz okumadığım ama biliyorum ki okuduğumda yine çok seveceğim diğer eserleri kadar çok sevdim huzur'u.. kim bilir daha kaç kez okurum her birini.. siz de ilk okumanızı hemen şimdi yapın hadi:)
Huzur
HuzurAhmet Hamdi Tanpınar · Dergah Yayınları · 201916,6bin okunma
POPÜLİZM VE DEMOKRASİ /YALIN ALPAY
Antik Yunanla Modern Demokrasi arasındaki uçurum, çok ciddidir. Şunu bile söyleyebiliriz: Biri doğrudan, biri temsili Demokrasidir. 1945 sonrası Demokrasi ise, halkın istediğini, kendi kendine yapabilme özgürlüğü olmaktan çıktığı bir dönem. Çünkü halk, seçmen olarak yaptığı davranışlarla, hükümete getirdiği partileri/iktidarları, daha sonra hiçbir şekilde denetlenemeyecek bir güçle donatabiliyor. Böyle olduğu zaman da Demokrasi, bir paradoksun içine sıkışıyor. Nedir bu paradoks.? Demokrasinin kendi kendini lağvetmesi. O yüzden 1. Dünya Savaşı ile 2. Dünya Savaşı arasındaki dönemde, halkların kendileriyle uyumlu -kendilerine icat ettikleri, giydirdikleri ya da varsaydıkları kimlikleriyle- ortak özellikler gösteren liderlere, bütün haklarını teslim etmeleri, düşünce ve karar alma mekanizmalarını onlara bırakmaları ve aynı kimlikten olduklarını düşündükleri için, onların arkalarında kesintisiz durmaları. Bu, 55 milyon insan ölümüyle sonuçlanan savaşa götürdü, bütün dünya sürecini. İki tane atom bo*mb*ası, sivil kentlere atıldı; insanlar fırınlarda ya*k*ıldı. Bunları yapanlar kimler.? Halkların seçtiği, meşru hükümetler. Demek ki Demokrasinin, belli kurumlar tarafından denetlenmekten âzâde edilmesi, o zaman, halkların da çılgınlarını baştan, kabul ettik anlamına gelmişti. BU yüzden Demokrasi kendisini, savaş sonrasında, başka bir şekilde konumladı: AZINLIĞIN HAKLARININ KORUNMASI. * #Avangart #PopülizmVeDemokrasi #YanlışOkumalar #YalınAlpay * POPÜLİZM VE DEMOKRASİ | Yanlış Okumalar — Yalın Alpay | B15 * youtube.com/watch?v=LRFJgeL... *
Yalın Alpay
Yalın Alpay
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.