Kudüs'ü Müslüman Türklerden geri almak için bir "haklı savaş" yürütmek amacıyla 1095 ile 1208 arasında Haçlı orduları seferber edildi; bu savaşa katılanlar günahlarından kurtulacak ve cennete gideceklerdi. Haçlı orduları yolları üzerindeki Yahudi topluluklarını katlettiler ve İznik, Antakya, Kudüs ve Kontantinopolis kentlerini kuşatıp yağmaladılar, bu kentlerin Müslüman ve Yahudi halklarını katlettiler. Rummel insani bedelin 1 milyon olduğunu tahmin ediyor. O zamanlar dünya nüfusu 400 milyondu, yani 20. yüzyılın ortalarındaki sayının altıda biri dolaylarındaydı; dolayısıyla, Haçlı seferlerindeki katliamların insani bedelini günümüz dünyasına oranladığımızda, Nazilerin Yahudi soykırımına eşit bir sayıya, yaklaşık 6 milyon sayısına ulaşabiliyoruz.
Türk Halkının nüktedan, hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak tanıdığı Nasreddin Hoca (1208-1284),
aslında medresede ders veren büyük bir müderris ve ayrıca da kadıdır.
Nasreddin Hoca'nın milletimizin hafızasında yer eden görüntülerinden birisi de merkebine ters binmiş halidir.
Bunun hikmeti şudur: Hoca Efendi ders verdiği medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri ardı sıra gelir, yolda kendisine sualler sorarlarmış.
İnce fikirli Nasreddin Hoca'mız da talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin İslami edebe aykırı olduğunu düşünerek merkebine ters biner,böylece talebeleri ile yüz yüze gelerek onların suallerine cevap verirmiş.
Moğollar 1208'de Bağdaťa girdiklerinde yaptıkları talan öylesine akılalmaz boyutlara ulaşmıştı ki,devrin tarihçileri Dicle ‘nin yüzünün kitap ciltlerinden,kopup parçalanmış varaklardan gözükmediğini yazarken herhalde abartıda bulunmuyorlardı. Yüzyılların ürünü bu seçkin kitaplık bir günde eriyip gitmiş, bir başka kopyası bulunmayan pek çok yapıt hiçlik yakasına doğru geridönüşsüz bir yolculuğa çıkmıştı.
Yalnız Bağdat kitaplığı mı, tarih boyunca talanlar ve yangınlar başta görkemli sıfatlarla tanımlanamayan Herculaneum ve Bergama kitaplığı olmak üzere pek çok kitap yuvasını yoketmiştir.
"Bunlardan birincisi;
Hüvelbâkî
Hey meded, bulunmadı ecelin çaresi Kırk beş yaşında hitam buldu vadesi Nice ruhani ve cismanile tedbir ettiler Gelse Lokman neylesin dolmuş ecel peymanesi Hoca Nasreddin rahmetüllahi aleyh Hazretlerinin sülalesinden ve Fatih Cami-i Şerifi sure-i Fetih, Mülk Hânı ve Simkeş Mescid-i Şerifi imamı
Ve hatibi, hattatînden Hafiz Kasım Efendi
Ruhuna el-Fatiha
1208
"Maksadım sadece bu unutulmaz 'fikra mübdii'nin İstanbul'da yaşamış torunlarına ait mezar kitabelerini buraya kaydetmektir." diyen Sait Sungur, 1943 tarihli makalesinde hoca merhumun neslinden üç kişinin kabir taşlarını anlatmış. Bu kabirler, bir baba ve iki kızına ait aslında. Hafiz ve hattat olan baba, Fatih Camii'nde Fetih ve Mülk Surelerini okumakla vazifeli. Aynı zamanda Simkeş Mescidi imamı. Kendisi genç yaşta vefat ettiği gibi kızları da 20'li yaşlarının başında ve yeni evlenmişlerken irtihal eylemişler...
İmam Şafîî(Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bize Malik b. Enes, Nafi ve Ebû Said el- Hudri yoluyla Resûlûllah (s.a.v)’in şöyle buyurduğunu haber verdi:
”Altını altınla ancak misli misline alıp verin; onların birini ötekisinden fazla veya eksik olarak alıp vermeyin. Gümüşü de gümüşle ancak misli misline alıp verin; onların da birini ötekisinden fazla veya eksik olarak vermeyin. Biri mevcut, diğeri yok iken alıp satmayın.”
182 el-Muvatta,Alışveriş 2/632;Buhari,Alışveriş 4/444 no;2177; Müslim,3/1208 no;75/1584.
"Ey tüccarlar topluluğu! Muhakkak şeytan ve günah alışve rişe bulaşmaktadır. Siz de alışverişinizi sadaka ile karıştırın." Tirmizi: "Hadis hasen sahihtir."
Tirmizi, Buyu' 4, (1208);
Kuzey Mezopotamya'da Mitanni Krallığı'nın zayıflaması, önceleri Kassitlerin bu yönde yayılmalarını sağlamışsa da aynı bölgeyi kontrol eden Orta Assur Krallığı, Babil merkezli Kassit yayılımına karşı yeni bir tehdit oluşturmuştur. Kısa zamanda kuzeyde denetimi sağlayan Assur krallarından l . Assur-uballit (1365-1330) kendini Babil'e saldıracak kadar güçlü görmüştü. Mitanni Krallığt'nın I. Şalmaneser ( 1274-1245) tarafından yıkılmasından sonra, Assur kralı olan 1 . Tukulti-Ninuna (124+-1208) Babil'e saldınp ele geçirmiş ve kentin baştannsı Marduk'un kendisine adanan tapınağındaki heykelini, kutsal metinlerin yazıldığı tableLleri ve hazinelerini Assur'a taşımışur. Bu olay. tarın Marduk ve Babil kültürünun Assur üzerindeki etkileri hakkında yapılan tartışmaların temelini oluşturur. Gerçekten de Assurlular, Sümerlerle başlayan köklü gelenekleri, kopyaları yapılan kutsal metinleri, fal ve büyü formüllerini büyük ölçüde Babil'den almış, onlan laklit etmiş ve etkisinde kalmıştır.
Açıkça görüyoruz ki, Gazi beylikler kurulduğu zaman onların filoları da, Laskaridler zamarnnda (1208-1259) olduğu gibi, aynı limanlarda ortaya çıkmıştır. Bu limanlar, sırasıyla Ege Denizi'nde Aniya, Ephesus, Smyrna, Adremittyon; Marmara Denizi'nde ise Karamides (Kemer?), Pegai (Kara-Biga), Cyzicus (Aydıncık), Cios (Cemilik,. Gemlik) idi. 1284 yılında Bizans idaresi tasarruf için bu limanlardaki donanmaları kaldırdığı zaman bu Rum gemiciler, gemi yapıcıları ve esnaf işsiz kalmışlardı. Gemicilerin çoğu korsan olmuş ve zengin İtalyan tüccar gemilerine karşı korsanlığa başlamıştı. İşte Türk beylikleri, deniz akınlarında bu işsiz güçsüz yerli Rumlara istihdam, geçim ve ekonomik faaliyet sağladılar. Onları kendi hizmetlerine aldılar. Zamanla bunların çoğu efendilerinin dinini kabul etti. Bu limanlar, şimdi denizci gazilerin üsleri ve aynı zamanda önemli ticaret merkezleri durumuna geldi.