İki saat süren savaşta Macar Kralı İkinci Layoş kaçarken derede boğulmuş, birçok Macar ileri geleni öldürülmüştü. Osmanlı kaybı ise çok azdı. Osmanlı ordusu savaştan kısa bir süre sonra Macaristan'ın kalbi olan Budin girdi. Ancak Budin'i emniyet altında tutmak kolay olmadığından iki hafta sonra şehirden ayrıldı.
Kralın ölümü ile Macaristan'ı savunacak hiç kimse kalmamıştı. Mohaç zaferiyle Osmanlılar hiç beklemedikleri bir durumla karşı karşıya kalmışlardı. Macaristan olgun meyve gibi kucaklarına düşmüştü. Mohaç Savaşı ile Macar Krallığı tarihten silinmişti. Ancak Osmanlı Devleti buna hazırlıklı değildi.
Klasik Osmanlı fetih metotlarında ani bir fetih siyaseti yoktu.
Fethedilen bir yere bir anda yerleşilmez, kademe kademe Osmanlı ülkesine dahil edilirdi. Bu yüzden Osmanlılar Macaristan'ı bir anda topraklarına katmak istemediler. Sadece Orta Tuna'da Sirem ve çevresini ellerinde tuttular. Macaristan'ın kalan kısımları için de Erdel Voyvodası Yanoş Zapolya'nın krallığını tanıdılar. Ancak Macar kralının varissiz ölmesi yüzünden aradaki akrabalık bağlarını ileri süren Avusturya Kralı Ferdinand, Zapolya'nın krallığını tanımayarak Kuzey Macaristan'ı işgal etti. Macar asilzadelerinin bir kısmı Ferdinand'ın bir kısmı da Zapolya'nın krallığını tanıdılar.
Macaristan için Mohaç'tan sonra büyük bir mücadele başladı. Macaristan toprakları 150 yıla yakın Osmanlılar ile Habsburglar arasında çekişme sebebi oldu.
1526'nın 29 Ağustos'undaki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Hemen hemen 400 yıl sonra 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir.
"Kutsal mabede büyük önem atfedenlerden biri de Kanuni Sultan Süleyman olmuştur. Kanuni, Budan Seferindeyken bir kiliseden, bugün mihrapta duran tunç şamdanları getirmiş ve 1526 yılında Ayasofyaya koydurmuştur..."
Açılan araya bir diğer örnek de 1577'de Galata'da inşa edilen büyük rasathanenin kaderinde görülebilir. Rasathane İslam bilim tarihinde önemli bir şahsiyet olan ve astronomi, optik ve mekanik saatler üzerine bazı kitapların yazarı olan Takiyüddin'in (yaklaşık 1526- 1585) girişimidir. Suriye veya Mısır'da doğan (kaynaklar farklı vermektedir) Takiyüddin Kahire'de öğrenim görmüş, fakih ve mütekellim kariyerinin peşinde İstanbul'a gitmiştir. 1571 'de Il. Selim'in müneccimbaşılığına (astronom ve astrolog) getirilmiştir. Birkaç yıl sonra yeni sultan, Ill. Murad'ı rasathane inşasına ikna etti. Bu rasathane, meşhur çağdaşı Danimarkalı astronom Tycho Brahe rasathanesine teknik ekipman ve uzman personel bakımından denkti. Ancak kıyaslama burada nihayete erer çünkü Tycho Brahe'in rasathanesi ve eseri astronomi biliminde çok geniş bir gelişim yolu açtı. Takiyüddin'in rasathanesi ise Başmüftü'nün tavsiyesi üzerine sultanın emriyle bir grup Yeniçeri tarafından yerle bir edildi.
1526'nın 29 Ağustosu'ndaki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık 400 yıl sonra, 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir zaferdir. Hatta şunu da ifade edebiliriz; 26 Ağustos 1071 Türklerin Anadolu'ya giriş tarihidir; 26 Ağustos 1922 ise Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir.
(...) Osmanlı Türkleri, batı Avrupa'nın kapısının eşiğinde büyük bir yükselen güçtü. 1453 yılında Konstantinopolis'i fethettikten sonra, 1517'de Kahireyi, 1528'de Cezayir'i ve 1526'da Macaristan'ı aldılar ve 1529 da ve ikinci kez 1683'te Viyana'yı kuşattılar. Osmanlı İmparatorluğu Reformasyon Avrupa'sının diplomatik oyunlarında ve askeri koalisyonlarında sürekli bir aktördü ve kültürü, dönemin edebiyatında büyük beğeni görüyordu. Osmanlı İmparatorluğu ile Hindistan'daki Moğol (Mugal) İmparatorluğu arasında, görkemiyle ziyaret eden Avrupalıları hayretler içinde bırakan, yeni başkenti İsfahan ile İran'ın Safevi İmparatorluğu yer alıyordu.
1526'nın 29 Ağustos'undaki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin imparatorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık 400 yıl sonra, 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir zaferdir. Hatta şunu da ifade edebiliriz; 26 Ağustos 1071 Türklerin Anadolu'ya giriş tarihidir; 26 Ağustos 1922 ise Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir.
Bugün Hindistan, Bangladeş, Butan, Nepal, Sri Lanka ve Pakistan' ı -bazı tanımlarda Afganistan'ın büyük bir kısmını da- içine alan Hint Alt Kıtası, tarihinin 300 küsur yılını (1526-1858) Babürlü İmparatorluğunun hakimiyeti altında geçirmişti.
Abdalân-i Rûm adı altında tanımladığı babalar, Anadolu'da yayılmış büyük bir grup oluşturmaktaydı. Onlar, "kutbiyye" inancından olup her devirde kutba'l-aktap sayılan bir kutsal velinin, Orta-Asya şamanları gibi cezbe halinde Tanrı ile sürekli ilişki içinde olduklarını ve saltanat işlerinin de onların kontrolünde bulunduğunu idda ederler. Toplumda, özellikle göçer Türkmenlerin, haksızlığa uğrayanların hakkını almak için gerekirse devlete karşı isyanda öncülük ederler. Şeyh Bedrettin (1416). Şah Kulu(1526-1527).
1526'nın 29 Ağustos'undaki Mohaç zaferi Avrupa tarihinin değiştiği bir olay, Türklerin impratorluğunun zirve noktası olarak kabul edilebilir. Yaklaşık 400 yıl sonra, 30 Ağustos 1922'deki Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde kazanılan zaferse, Türklerin Küçük Asya'daki anavatanlarını savunmalarının zaferidir ve beklenen bir zaferdir. Hatta şunu da ifade edebiliriz; 26 Ağustos 1071 Türklerin Anadolu'ya giriş tarihidir; 26 Ağustos 1922 ise Anadolu'dan asla çıkmayacağımızın belgesidir. Zaten çıkamayacak durumda olduğumuz da açıktır.