1919'da toplanan Versailles konferansında, kulislerde koşuşturan çok sayıda ziyaretçi arasında iki simgesel şahsiyet vardı; biri Arap ulusal hareketini, diğeri de Yahudi ulusal hareketini temsil ediyordu. İlki, Hâşîmî Mekke emirinin oğlu, geleceğin kısa süreli Suriye kralı ve müstakbel Irak kralı Prens Faysal'dı, yanında da ünlü danışmanı Arabistanlı Lawrence vardı; ikincisi ise Rus Çarlığı'nda doğup İngiltere'ye göç etmiş ve otuz yıl sonra İsrail devletinin ilk cumhurbaşkanı olacak Siyonist lider Haim Weizmann'dı. (1/2)
Sayfa 85 - YKY Yapı Kredi Yayınları, Deneme, Çeviren: Ali Berktay, Mart 2019, 5. Baskı Mart 2020Kitabı okudu
Gençlerin çoğunluğu Latin harflerinin Kürtçeye daha uyumlu olduğuna inanıyor ve bunun Kürdistan’da geçerlilik kazanmasına çalışıyorlar, fakat daha yaşlı kuşaklar ve özellikle din adamları böyle bir yeniliğe Islami temellerle karşı çıkıyorlar.
1924... Erzurum'da deprem oldu.
60 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Ciddi yıkım vardı. Ülke genelinde yardım kampanyaları başlatıldı; yiyecek, kıyafet, para toplandı.
İstanbullu bir kitapçı o güne kadar görülmemiş duyulmamış bir yardımda bulundu. Depremzede çocuklar için bin liralık kitap gönderdi. Mustafa Kemal bunu öğrenir öğrenmez teşekkür
Hep aynı düşünce , aynı istek ve korku. Ama yine de her zamankinden çok huzur içindeyim ; sanki büyük bir gelişim süreci geçekleşiyor da , ben bunun uzak titreyişlerini üzerimde hissediyorum. Bu kadar söz fazla.
"Esaslı kararlar alındığını ve bütün dünyaya milletimizin varlık ve birliğinin gösterildiğini" söyledim ve "Tarih, bu kongremizi çok az görülen büyük bir eser olarak kaydedecektir." dedim.
-7 Ağustos 1919 toplantı kapanırken-
Sultan Vahdettin İngiltere'ye yanaşmaya çalışıyordu, ama İngilizlerin Osmanlı'ya bakışı hiç de sıcak değildi. Nitekim bu tavır kısa sürede belli oldu. 18 Ocak 1919'da Paris Barış Konferansı açıldı ve 30 Ocak'ta da Astoria Oteli'nde yapılan görüşmelerde istanbul ve Boğazlar soru nu ele alındı. İngilizler, savaşta da barışta da her türlü geminin Boğazlar'dan serbestçe geçmesi gerektiğini savunuyordu. İstanbul serbest liman olmalıydı, Boğazlar'daki istihkamlar tümüyle kaldırılmalıydı. Sivil delegelerin görüşleri böyleydi. Asker temsilciler ise İstanbul veya Anadolu'da güçlü bir devletin bulunmaması gerektiğini savunuyorlardı. Böylece hiçbiri Anadolu'yu bir diğerine kaptırmaya niyetli görünmüyor, özellikle de ABD'yi bölgeden uzak tutmaya çalışıyorlardı. Eğer ABD'nin mandası gibi bir şey söz konusu olursa bu, ABD'nin Akdeniz'de güçlü bir donanma bulundurma zorunluluğunu getirecekti ki, bundan dikkatle kaçınılmalıydı.Tek çözüm bir uluslararası denetim örgütünün kurulmasıydı.
Rauf Orbay'ın bahsettiği meşhur Cuma selamlıkları, 16 Mayıs 1919 tarihine kadar devam etmiş, 15 Mayıs'ta Vahdettin'le baş başa görüşen Mustafa Kemal, ertesi gün de Cumadan sonra padişah tarafından yeniden kabul edilmiş ve görüşme sonrasında da vedalaşmışlardı.
Ertesi sabah bakanlarla da vedalaşan Mustafa Kemal'i İçişleri Bakanı Mehmed Ali Bey uğurlamış ve kendisine örtülü ödenekten 1000 altını, makbuz karşılığında teslim etmişti. Yani Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'dan kırık dökük ve pusulası bozuk Bandırma vapuruyla kaçarak gittiği kesinlikle doğru değildir. Olamazdı da zaten. Nitekim Boğaz'daki İngiliz gemileri arasından geçmesi, ancak Harbiye Nazırı'nın mührü ve hemen aynı gün Vahdettin'in imzasıyla, dahası 5 Mayıs'ta resmi gazetede yayınlanmasıyla, yani resmî izinler dâhilinde mümkün olabilmiş, İngiliz yetkililerin onayı da dahi alınmıştı.
Bu mudur ihanet?
Sayfa 156 - Timaș Yayınları, 7. Baskı (2008)Kitabı okudu