Ahh Oğuzcum Atay ne güzel bir yazarsın sen. Bugüne dek gördüğüm o müthiş kitap alıntılarının çoğunun Tutunamayanlar’a ait olduğunu okuduktan sonra anladım. Bir rivayete göre Türkiye’nin en çok yarım bırakılan kitabıymış. İş yerinde beni bu kitabı okurken görenler “ayyy nasıl okuyorsun, hayatta okuyamadım, yarım bıraktım, hiç beğenmedim” minvalinde yorumlar yaptılar. (Rektör Hocam hariç <3)
Oğuz Atay postmodern tarzında yazdığı için kitaplarını okumak hakikaten biraz zor oluyor. Çünkü kitapta bir olay örgüsü olmuyor. Kitabın büyük çoğunluğunu, başkarakter Turgut Özben’in kendi iç dünyasında konuşması oluşturuyor. Mühendis olan Turgut’un yine kendisi gibi mühendis olan arkadaşı Selim Işık’ın intiharı üzerine kendini onun hayatını araştırırken bulur. Hayattayken bu kadar anlamaya çalışmadığı arkadaşı Selim’i öldükten sonra anlamaya çalışır. Hep Selim gibi düşünür, Selim’i adeta beyninin içinde taşır. Selim’in bütün arkadaşlarıyla görüşür, onun hakkında bilgi toplamaya başlar. Sonra herkesin bildiği meşhur Olric çıkar ortaya. Turgut ile sürekli konuşur. Roman bu şekilde devam eder. İçindeki cümleleri ile, Turgutun ve Selim’in yaşadıkları ile hayatımda yer edinmeyi başardı. Hâlâ ara sıra açıp okurum altı çizili satırları. Okunması gereken kitaplardan biri olduğunu düşünüyorum. Çok zekice eleştriler hatta mühendislik bilgilerinden esintiler vardı. Canım Oğuz Atay diğer kitaplarını da okuyacağım inşallah zamanla <3
Dorian Gray’in portresi Oscar Wilde’nin okuduğum ilk romanı oldu. Çok beğenerek okudum. Eşcinsellik içerdiğini duymuştum ama benim okuduğum baskıdan mı bilmiyorum ama o tarz içeriklere rastlamadım. İçinde aşırı aşırı güzel alıntılar vardı. O zamandan resmen günümüze ışık tutmuş yazar anlattıkları ile. Buradan da yüzyıllar geçse bile insanoğlunun hiç değişmediğini görüyoruz.
Gelelim konusuna; Dorian çok yakışıklı olağanüstü güzellikte bir delikanlıdır. Çok yakın arkadaşı ressam olan Basil, bir gün Dorian’ın portresini yapmak ister. O esnada Dorian, Lord Henry ile tanışır. Lord Henry, Dorian’a güzelliğin her şeyden önemli olduğunu anlatır. Hayatta tek gerçeğin zevk almak olduğunu başka hiçbir şeyin önemli olmadığını; iyilik, erdem gibi şeylerin önemsiz olduğunu söyler. Onu zevk ve sefa içinde yaşamaya teşvik eder. Dorian bundan etkilenip kendini giderek kötüye, şeytani olana, zevk almaya adar.
Yıllar geçer Dorian hiç yaşlanmaz ama portresini görene kadar bunu anlayamaz. Portresine baktığında kendisinin gençliğine karşılık portrenin yaşlandığını fark eder… Artık tuttuğu dilek kabul olmuştur. Hayatta hep genç kalmak için ruhunu satan Dorian için bir kurtuluş var mıdır? Okuyup görünüz :)