Hangi mevsimde olduğunu tam hatırlayamadığım saat bilmem kaçta... Zaman bizi geçmişte bırakırken, sana beğendiğim bir kitabın o çok bilindik sayfalarını okurken göz ucuyla elma yanaklarını, tabi kaçamak bakışlarla izlemiştim tabi o anda farketmedin sen beni...
Sen bilmezsin o gece dışarı çıkmıştın, meyve toplamaya hızlı adımlarla bense gizli adımlarla seni takip etmiştim.
Erik ağacının dallarından erik koparırken öyle naif, çocuksu utangaçlığıyla gülümsüyordun ki ağaç bile bundan etkilenmişti.
Hatta biz konuştuk sonra tabi çok sonra kadeh bile tokuşturduk, seni anlattım ona beni teselli etmeye çalıştı omzuma attı dalını: ''Emre her yaşımızda mutlu ve hüzünlü anılarımız olur acılar bizi olgunlaştır'' dedi. Onu onaylarcasına hüzünlü ama onu saklamak için yüzüme takındığım sahte bir gülümsemeyle uzaklaştım ondan...
Ondan vedalaşırken ne hissettim biliyomusun: tıpkı ben gibi bana sadece senin seslenirken kullandığın ilk adımın yok oluşunu oysa ne kadar sahiplenmiştin onu neyse öyle işte...