w • ラテ

w • ラテ
@90slalune
aka latte intj
onların düşündüğünü sandığınız şeyleri mi rehber kabul edeceksiniz, yoksa kendi yargılarınızı mı kullanacaksınız?
Reklam
"sizin dikmek istediğiniz anıt, kendiniz için değil. kendi hayatınızın ve kendi başarılarınızın anıtı değil. başkalarına dikiyorsunuz onu. o insanların sizden üstün oluşuna dikiyorsunuz. o üstünlüğe meydan okumak yerine, onu ölümsüzleştiriyorsunuz. üstünüzden silkip atmıyorsunuz da, ebedi olarak boy göstersin istiyorsunuz. kendinizi ömrünüzün sonuna kadar o ödünç alınmış form içine gömünce mutlu olabilecek misiniz?.."
kendilik farkındalığı bizi yalnızca insan kılmakla kalmayıp çelişkili bir biçimde sadece insan olmanın ötesine geçmek istememizi de sağlayan özelliğimizdir. bilim bize sadece çirkin yaratıklar olduğumuzu söyler ama kendimizi hiç de öyle hissetmeyiz. yaratıkların bedenine hapsolmuş melekler gibi hisseder ve ömür boyu kendimizi aşmaya açlık duyarız.

Reader Follow Recommendations

See All
algılamakla halüsinasyon görmek arasındaki çizgi sandığımız kadar net değildir. bir bakıma dünyaya baktığımız her an halüsinasyon görürüz. kimileri neredeyse algıyı, sıklıkla parça parça ve anlık gelen veriye en uyan halüsinasyonu seçme işi olarak da tanımlayabilir. hem halüsinasyonlar hem de gerçek algılar aynı işlem dizisinden doğar. önemli ayrım, algıladığımız sırada dış nesnelerin ve olayların durağanlığının onları sabitlememize yardımcı olmasıdır. halüsinasyon gördüğümüzdeyse, tıpkı hayal gördüğümüz veya duygusal mahrumiyet haznesinde süzüldüğümüz zaman olduğu gibi nesneler ve olaylar her yöne sapar gider.
Sinkinezi* ilkel el hareketlerinin (veya atadil de diyebilirsiniz) sözlü dile evrilmesinde önemli bir rol oynamış olabilir. primatlardaki duygusal hırıltılar ve feryatlar temelde sağ yarıküredeki limbik sistemin bir parçası olan anterior singulatta meydana gelir. ellerin kullanıldığı bir işaret dili, canlının aynı zamanda duygusal sesler çıkarttığı sırada orofasiyal hareketlerle (yüz-ağız bölgesi hareketleriyle) yankılanıyorsa ortaya çıkan sonuç sözcükler olacaktır. kısacası, eski insanlarda işaret dilini anlık bir şekilde sözcüklere tercüme edecek içsel, önceden beri var olan bir mekanizma bulunmaktaydı. bu durum, ilkel el hareketlerinden oluşan bir dilin nasıl konuşma diline evrilmiş olabileceğini daha kolay anlamamızı sağlar.
* sin: birlikte, kinezi: hareket (ramachandran)Kitabı okudu
Reklam
bir pipoya tam anlamıyla benzeyen pipo desenine ve yazılı bir metnin desenine tıpatıp benzeyen yazılı metne dönelim şimdi. gerçekten de, çatışma ya da hatta yanyana konulma durumunda olsunlar, bu öğeler, kendi içlerinde taşıyorlarmış gibi göründükleri benzeyişi ortadan kaldırırlar ve yavaş yavaş açık bir andırışlar şebekesi ortaya koyarlar. ama bu açılım, bütün bu desenlerde ve bütün bu sözcüklerde bulmayan "gerçek" pipoya değil, bir kez bu şebekenin içine girdiğinde hayalet (simulacre) yerini ve işlevini alacak olan bütün öteki andırışlı öğelere ( topraktan, lületeşından, ağaçtan vb., yapılmış bütün "gerçek" pipolar da dahil) doğru bir açılımdır. ve "bu bir pipo değildir"in bütün öğeleri, olumsuz gibi görünen bir söylem ortaya koyabilirler ve bunun nedeni benzeyişle birlikte bu benzeyişin kapsadığı gerçeklik iddiasının da olumsuzlanmasının söz konusu olmasıdır; ama aslında, olumlayıcı bir söylemdir; çünkü, burada hayaletin olumlanması, andıranın şebekesi içinde öğenin olumlanması söz konusudur.
bana kalırsa Margritte, andırışı benzeyişten ayırmış ve birincisini ikincisine karşı kullanmıştır. benzeyişte bir "model" vardır ve bu kendisinden çıkarılabilecek olan ve gittikçe silikleşen bütün kopyaları düzenle sıralar ve kademeleştirir. benzeyişin temelinde, buyuran ve sınıflayan bir ilk başvuru noktası vardır. andırış ise, başları da sonları da olmayan, bir yönde olduğu gibi bir başka yönde de izlenebilen ve hiçbir kademeleşmeye boyun eğmeyen, ama kendilerini küçük farklardan yine küçük farklar arasında üretip duran diziler halinde gelişir. benzeyiş, egemenliği altında bulunduğu canlandırmaya hizmet eder; andırış ise, kendisini bir uçtan öbür uca geçen yinelemenin hizmetindedir. benzeyiş, geri getirmek ve tanıtmakla yükümlü olduğu model olarak kendini ortaya koyar; andırış ise, hayaleti (sureti), benzeyenle benzeyen arasındaki belirsiz ve geri dönebilir bir bağlantı olarak dolaştırır.
"bu bir pipodur" der demez yeniden başlayıp "bu bir pipo değildir, bir piponun desenidir", "bu bir pipo değil, bu bir pipo diyen ileri-sürüştür", "bu bir pipo değildir, diyen ileri-sürüş, bir pipo değildir", "bu bir pipo değildir ileri-sürüşündeki bu, bir pipo değildir: bu tablo, bu yazılı metin, bir piponun bu deseni, evet bunların hepsi bir pipo değildir.
bu düşünceler, pipo desenli tablo ve "bu bir pipo değildir" kaligrafi yazısının üzerine değildirKitabı okudu
"kesin olarak bildiğim tek şey, insanların değer yargılarının kesinlikle mutluluk arzuları tarafından yöneltiği, yani yanılsamalarını savlarla destekleme çabasında olduğudur."
normal dediğimiz insanlarda bile id üzerindeki hâkimiyet belli sınırları aşamaz. daha fazlasının talep edilmesi ya isyana, ya nevroza ya da bireyin mutsuzluğuna yol açar. "komşunu kendinmiş gibi sev" emri, insanın saldırganlığına karşı en şiddetli savunmadır; ayrıca kültürel üstbenin psikolojik olmayan tavrının mükemmel bir örneğidir. bu emrin uygulanması mümkün değildir; böylesi büyük bir sevgi enflasyonu yalnızca sevginin değerini azaltabilir, sorunu ortadan kaldıramaz. uygarlık bütün bunları ihmal eder; tek yaptığı, kuralın, kendisine uyulması ne denli zorsa, o denli değerli olduğu uyarısında bulunmaktır. ama günümüz uygarlığında böylesi bir kurala uyan kişi, kuralı tanımayan kişi karşısında dezavantajlı durumdadır. saldırganlığa karşı kendini savunmanın kişileri saldırganlık kadar mutsuz kıldığı düşünülürse, saldırganlık gerçekten de uygarlığa karşı ne büyük bir tehditmiş meğer!
Reklam
insanın ben'inin kendisine verilen her görevi yerine getirmesinin, psikolojik olarak mümkün olduğunu ben'in id üzerinde sınırsız bir hakimiyet olduğunu varsayar. bu bir yanılgıdır. normal dediğimiz insanlarda bile id üzerindeki hakimiyet belli sınırları aşamaz. daha fazlasının talep edilmesi ya isyana, ya nevroza, ya da bireyin mutsuzluğuna yol açar.
kitlenin gelişim süreci ve bireyin gelişim süreci, deyim yerindeyse birbirine ayrılmaz bağlarla bağlanmıştır. bu yüzden de üstben'in dışavurumlarının ve özelliklerinin bazıları uygar topluluk içindeki davranışında, bireyde olduğundan daha fazla fark edilebilir. kültürel üst ben, ideallerini geliştirmiş ve taleplerini ortaya koymuştur. bu taleplerin, insanların birbiriyle ilişkilerine dair olanı 'etik' başlığı altında toplanır. bu etiğe her dönemde, sanki özellikle kendisinden önemli icraatlar bekleniyormuş gibi, büyük değer verilmiştir. gerçekten de etik, her uygarlığın en hassas noktası olan bir konuyla ilgilidir. yani etik o âna dek, uygarlığın diğer çabalarıyla erişilememiş olan şeye üstben'in emriyle erişime uğraşı, bir tedavi çabası olarak yorumlanmıştır.
içgüdüsel bir çaba bastırmaya maruz kaldığında: libidoya ilişkin kısımları belirtilere, saldırgan bileşenleri ise suçluluk duygusuna dönüşür.
analitik literatürde her engellenmenin, her ketlenmiş içgüdü tatmininin, suçluluk duygusunun artışına yol açtığı ya da açabileceği düşüncesine yakınlık gösterildiği izleniyor.
insanların büyük çoğunluğu yalnızca zorunlu olduğu için çalışır ve en ağır toplumsal sorunlar da insanlardaki bu doğal çalışma isteksizliğinden kaynaklanır.
928 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.