People love to say, “Give a man a fish, and he’ll eat for a day. Teach a man to fish, and he’ll eat for a lifetime.” What they don’t say is, “And it would be nice if you gave him a fishing rod.” That’s the part of the analogy that’s missing.
Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı.Elinizde olsa da,onları büyük cam vitrinlere koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz.Biliyorum,olanaksız bir şey bu,ama yinde de pek fena olmazdı.
“Learn from your past and be better because of your past,”she would say,”but don’t cry about your past.Life is full of pain.Let the pain sharpen you,but don’t hold on to it.Don’t be bitter.”
D/Ali derdi ki:esas “ahlaksızlık” insanın insana olan zulümdür,kötülüğüdür,gaddarlığıdır.Esas “anormallik” ise süregiden eşitsizliktir,haksızlıktır,sömürüdür.Konuşmamız gereken ana konu da budur.
Bu dünya zıtlıklar âlemiydi bir bakıma.Ekşi ile tatlının birbirinin içine saklanabilmesi gibi,her akıllı insanın içinde bir delilik kalıntısı vardı ve her deliliğin derinliklerinde de bir aklıselim tohum ışılıyordu.
Medeniyetin bir anda toptan silinip gitmesi ihtimali ürkütücüydü,doğru.Ama çok daha ürkütücü olan bir şey vardı:tek tek bizim kendi bireysel ölümlerimizin dünyanın üzerinde zerre kadar etkisi olmadığını ve hayatın bizle ya da bizsiz ertesi sabah devam edeceğini kavramak.En korkutucu olan bu değil miydi?