Ahizer / Ebru Kırılmaz

Bir eşya hariç evindeki bütün eşyaları boşaltman istenseydi, o tek eşya ne olurdu? Hiçbir şey hatırlamayacaksın tek bir şey dışında, deseler neyi hatırlamak isterdin?
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Hırsızlık hiçbir çağda bu kadar revaçta, hırsızlar hiçbir çağda bu kadar şık olmadı. Gözlerinde maske, ellerinde fener yok, ne gam! Şimdi hırsızlar kravatlı. Aşkla, şevkle ve zevkle soyuyorlar. Çoğunun tabancası yok, makamı var.
Sayfa 157Kitabı okudu
Doğrusu acınması gerekenler, hiç hikâyesi olmayanlardır. Hayat bazı insanların hayal bile kurmasına izin vermemiştir çünkü. Kim bilir belki de verilen iznin farkına varmadan yaşamış, savaş bittiği hâlde ölene kadar sığınaklarından çıkmamışlardır.
Sayfa 138Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Köpekler sokaklara, çocuklar barınaklara :/
Şehir İstanbul. İlçe Bakırköy. CHP Kadın Kolları'nın girişimleriyle sokak çocuklarının Yassıada'ya gönderilip rehabilite edilmesi için beş bin imza toplandı. Bakırköy Belediye Başkanı, tinerci çocukların ciddi bir toplumsal tehlike oluşturduklarını söylerken, İstanbul Ticaret Odası Başkanı, Mehmet Yıldırım sokak çocuklarının Kırklareli'ndeki mülteci kampında kurulacak rehabilitasyon merkezine götürülmesini önerdi.
Sayfa 150Kitabı okudu
166 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Resimde Görünmeyen
Resimde GörünmeyenA. Ali Ural
8.5/10 · 917 reads
Reklam
Soylarını tüketmek için ellerinden geleni yaptıktan sonra, soyu tükenmekte olan hayvan türlerine ilgi duymaya başlayan insanlığın nadir koleksiyonlarıdır hayvanat bahçeleri.
bence dünya bir zeytin tanesi gibidir yani elipstir. Eli pistir ve kimi ebelese sırtında izini bırakır par.aklarının. Dünyanın peşinden koşup da ebeleyemediği kaç kişi kalmıştır ki şunun şurasında. Kaç kişi dünyadan daha hızlı koşmayı başarabilmiş, kaç kişi o sıcak soluğu ensesinde hissettiğinde buz kesilmiştir. Oyun değişse de dünya kazanmaktadır hep.
Aşk bazen sınır tanımaz. İbn Ömer sınır tanımayan âşıklardan birisidir. Onun hepimizin bildiği meşhur bir sözü vardır: “Bana yapılacak iş için hükmünü (yani farz, vacip, müstehap olduğunu) söylemeyin, bu işi Efendimiz (sas) yapmış mı, yapmamış mı onu haber verin. Eğer Efendimiz (sas) yapmışsa bende yaparım, yapılan iş ne olursa olsun."
Sayfa 81 - Ahmed b. Hanbel, el-MüstedrekKitabı okudu
Harama o kadar bakıp da halen beş vakit namaz kılıyorsak inanın biz büyük iş yapıyoruz çünkü insanın gördükleri, duydukları, insanın şahit oldukları hayatını, bedenini, manevi dünyasını etkiler. Bugün bizim halimiz bundan böyledir. Haberleri dinlerken bile şehvet vari şeyler zihnimizde canlanıyorsa hâlimiz ortadadır işte.
Canım oğlum, Sözün değerinin olduğu zamanlarda yazının da değeri vardı ve "mektup" denilen yazılı ve yazgılı sözler yalnızca muhatabının açacağı beyaz zarflar içerisinde gönderilirdi. Her şey o kadar hızlı değişiyor ki! Güneş daha doğmadan batıyor, yağmur daha yağmadan diniyor, bebekler daha genç olmadan yaşlanıyorlar. Doğrusu mektup, bu satırları yazdığım sırada sırra kadem basmıştı. Kimse yazmıyordu artık oğlum. Herkes konuşuyordu. Uzun uzun konuşuyorlardı telefonla. Sarf edilen cümleler birbirine benziyor, hiçbir harfin, kelimenin, cümlenin kendi rengi ve kokusu kalmıyordu.
Reklam
Parlayan yıldızlara bakıp ebedilik düşleri kuran insan, kısacık ömrünü bir an olsun uzatacak ince dallara uzanıyor yardan düşerken. Birkaç saniye daha fazla yaşayabilmek için zamanı gizlediğini düşündüğü bütün kapıları çalıyor. Ancak tehirli de olsa trenler istasyonları terk edip ışıksız tünellere dalıyorlar. Kayan her yıldız faniliğin sinyallerini yakıp söndürüyor karanlıkta. Doğan her güneş ebediliğin altın zarfli mektubunu kapıların altından itiyor. Ölülerden arta kalan ilaçların son kullanma tarihleri doluyor, elbiselerin modası geçiyor ya da eskiyor, saatlerin pilleri bitiyor ya da kayışları çürüyor, ayakka bıların ökçesi kopuyor ya da su çekiyor. Zengin ölüler geriye ev, araba ve iş yeri bırakıyorlar. Bıraktıkları şeylerin üstünde mühürleri de olsa, zaman bu soğuk damgaları siliyor. İsimlerini olsun ebedileştirmek isteğiydi belki sanatçıları uykusuz bırakan ateş. Ressamın fırçası bir ağacı, bir taşı, bir iskemleyi, bir meyveyi, bir denizi boyarken değil, tablonun kenarına imza atarken titriyordu. Şair şiirinin sonuna tarih atıyordu zamanını ölümsüzleştirmek için. Bestekâr adının söylenmesini istiyordu her şarkının önünde, Romancı, yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını kahramanlarına bölüştürüyor, her kitabında ömrünü biraz daha uzatmaya çabalıyordu. Devlet adamları adlarını veriyorlardı caddelere, okullara, stadyumlara... Krallar taçlarını ve tahtlarını bağışlıyorlardı müzelere. Firavunlar piramitlerinin gizi kolay çözülmesin istiyorlardı daha fazla anılmak için. Kısacası kimin yolu dünyaya düşmüşse, giderken unutulmak istemiyordu.
Saçı besleyen şampuanlara, cildi nemlendiren kremlere, yorgunluğu silen vitaminlere rağmen beyazlaşıp dökülen saçları, kırışıp çatlayan cildi ve büyük yorgunluğuyla insan, değil yok olmaya, yok sayılmaya bile bütün hücreleriyle direniyor.
Bir sır olarak kaldığını fark eden insanın, kendine yolculuk için henüz bir projesi yok. Okyanusların dibinden dağların zirvelerine, ayın gölgelerinden güneşin hararetine kadar her şeyi öğrenmek için bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiyle çalışan insan, sıra kendisine gelince acaba medyumlardan mı medet umacak?
Bir gönül ve ilim adamı olan Alvarlı Efe Hazretlerinin dilinden düşürmediği bir dua vardır: "Allah bizi insan eyleye!" Dert aslında insan olma derdidir. Allah bizi ahsen-i takvim olarak yaratmıştır ancak insan insanlığını unutmuştur. İnsanlığını unuttuğu için kulluk vazifesine arkasını dönmüştür.
10.1k öğeden 46 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.